Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish

English Turkish
SIT UP : English Turkish

dik oturmak, doğrularak oturmak, uyumamak, uyanık kalmak, arka ayakları üzerinde kalkmak

SIT UP ALL NIGHT : English Turkish

v. sabahlamak

SIT UP AND BEG : English Turkish

v. arka ayakları üzerinde kalkmak, yalvarmak

SIT UP AND TAKE NOTICE : English Turkish

kalkmak ve dikkat etmek, uyanmak, dikkatli olmak; şaşırmış olmak, afallamış olmak

SIT UPON : English Turkish

yüklenmek, sıkıntı vermek, baskı yapmak, hasıraltı etmek

SITAR : English Turkish

n. ut ailesinden telli müzikal enstrüman (kökeni Hindistan'a dayanan)

SITCOM : English Turkish

n. durum komedisi

SITD : English Turkish

hala emin değilim, hala bilmiyorum (İnternet argosu)

SITE : English Turkish

n. mevki, mekân, yer, konum, yerleşim yeri, sahne

SITE : English Turkish

v. yerleştirmek, oturtmak, açmak

SITE LICENSE : English Turkish

site lisansı, bir programı çeşitli ağ çalışma istasyonlarında çalıştırabilmek için müsade

SITE OF THE ACCIDENT : English Turkish

kaza mahalli, bir kazanın meydana geldiği yer

SITEACCELERATOR : English Turkish

n. hangi sayfaların arandığını tahmin eden ve bu sayfaları önceden bulup biraraya toplayarak web sunucu faaliyetini hızlandıran yazılım uygulaması (NetCognition tarafından üretilen)

SITEMAP : English Turkish

n. bir www sitesinde sitenin yapısını gösteren listeleme veya diyagram programı (Bilgisayar); yer haritası, konum haritası, yerin diyagramı, mekanın diyagramı

SITING : English Turkish

n. bir tesis için yer seçme işlemi

SITOLOGY : English Turkish

n. diyet uzmanlığı, sağlıkla ilgili olarak beslenme ve diyetle ilgilenen bilim (Tıp)

SITOMANIA : English Turkish

n. yemek yemek için anormal derecede güçlü arzu, yiyeceğe aşırı özlem (Pataloji)

SITOOTERIE : English Turkish

n. (İskoçça) balkon, taraça, kule

SITOSTEROL : English Turkish

n. bitkilerden elde edilen beş steroid alkolden herbiri (Kimya)

SITS IDLE : English Turkish

oş oturan, hiçbirşey yapmadan duran, oyalanan

SITS ON THE FENCE : English Turkish

duygusuz, ilgisiz, kayıtsız, soğuk, tarafsız, yansız, kayıtsız, lakayıt

SITS TIGHT : English Turkish

sıkı oturan, zengin, büyük servet sahibi; kendisinden alınamaz güçlü bir pozisyona sahip olan kimse

SITS WELL : English Turkish

iyi uyan, iyi oturan, doğru konuma yerleştirilmiş

SITTER : English Turkish

n. oturan kimse, model, kımıldamadan duran kuş, kuluçkaya yatmış tavuk, kolay av, kolay iş, çocuk bakıcısı

SITTER IN : English Turkish

çocuk bakıcısı