Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish

English Turkish
TRUSTY : English Turkish

n. güvenilir kimse

TRUTH : English Turkish

n. gerçek, hakikat, doğruluk, gerçeklik, dürüstlük, sadakât, vefa, tamlık

TRUTH : English Turkish

n. doğru olma özelliği veya durumu; gerçeklere dayanıyor olma durumu; hahikatle uyum; bir standarta uygun; içtenlik, samimiyet, doğruluk

TRUTH : English Turkish

n. gerçek, doğruluk, hakikat; gerçek durum, herkesin bildiği gerçek; esas hakikat, temel gerçeklik, temel hakikat

TRUTH DRUG : English Turkish

n. gerçek ilacı, bir insanın sorulara dürüstlükle cevap vermesine sebep olabildiğine inanılan damar içine zerkedilen anestezik ilaç

TRUTH IN ADVERTISING : English Turkish

dürüst reklamcılık, dürüst pazarlama, inanılabilecek promosyonlar

TRUTH OR DARE : English Turkish

gerçek veya cüret, oyuncuların utandırıcı bir soruya cevap vermeyi veya zor ve gülünç bir görevi yerine getirmeyi seçtikleri sosyal oyun

TRUTH TABLE : English Turkish

gerçek tablo, bir fonksiyonun aldığı gerçek değerler için değerler sunan tablo (Bilgisayar)

TRUTH TO LIFE : English Turkish

v. gerçeğe bağlılık, gerçeği yansıtma

TRUTH TO NATURE : English Turkish

doğadaki gibi olma, doğayı yansıtma

TRUTH TO TELL : English Turkish

doğruyu söylersek, işin doğrusu, gerçek şu ki, aslında, gerçekte, söylenmesi gereken gerçek

TRUTHFUL : English Turkish

adj. doğru sözlü, doğrucu, gerçeğe uygun, doğru, gerçek, içten, samimi

TRUTHFULLY : English Turkish

adv. doğru bir tarzda; dürüstçe, mertçe, içtenlikle; tam olarak, kesin olarak, gerçeğe dayanan bir tarzda

TRUTHFULNESS : English Turkish

n. doğruculuk, doğru sözlülük, doğruluk

TRUTHLESS : English Turkish

adj. gerçek dışı, aldatıcı, dürüst olmayan

TRW : English Turkish

n. Ohio merkezli ABD şirketi, çeşitli endüstriler (askeri, telekomünikasyon, uzay, bilgi sistemleri ve daha pek çoğunu kapsayan) için teknolojiler geliştiren şirket

TRY : English Turkish

n. deneme, çaba, atış hakkı (ragbi)

TRY : English Turkish

v. denemek, gayret etmek, teşebbüs etmek, çalışmak (yapmaya), sınamak, yormak, taşırmak (sabır), yargılamak, tatmak

TRY HARD : English Turkish

didinmek, çok çalışmak, uğraşmak, özenmek

TRY HARDER : English Turkish

daha fazla denemek, daha çok çalışmak, daha büyük çaba sarfetmek, daha sıkı çalışmak

TRY HIS FORTUNE : English Turkish

şansını denemek, talihinin ne olacağını görmek için kontrol etmek

TRY ON : English Turkish

v. denemek (elbise), prova etmek

TRY ONE'A PATIENCE : English Turkish

sabrını denemek, bir kimsenin ne kadar tolerans gösterebileceğini görmek için kontrol etmek

TRY ONE'S BEST : English Turkish

elinden geleni yapmak

TRY ONE'S FORTUNE : English Turkish

şansını denemek, kısmetini denemek, şansını test etmek