Multilingual Turkish Dictionary

German Turkish

German Turkish
RÄCHEN : German Turkish

(vergelten) misliyle mukabele etm.; misilleme yapmak; sich ~ l. (an) b-den öcünü almak
(für) bsio acisini cikarmak
(et.) bsin acisi cikmak; bs cezasiz kal-mamak; Alles Böse rächt sich. Eden bulur. Spr,

RÄCHER : German Turkish

(in/) m intikamci; ö(, alan; müntakim

RÄCHET : German Turkish

n.pr. (Bibel) Rasel Rahil

RÄDCHEN : German Turkish

n l. kücük tekeriek (bzw. cark)
(des Schuhmachers) rodaki; Bei ihm ist wohl ein ^ locker? Tahtasi eksik mi acaba?

RÄDELSFÜHRER : German Turkish

m önayak; fesat basi; elebasi, tahrikätci, tesvikci, muharrik, sergerde; ~ sein ba§ cekmek ridern hist. devvartekerli ^eba^ lanan bir cani yiidametm.; Ich hin wie gerädert. Yorgunluktan her tarafim kiyiliyor. ^werk n cark mekanizmasi radfahren bisiklete binmek (od. konmak)2er(in/)m bisikletci °weg m bisikletcilere mahsus yol

RÄKELN : German Turkish

: sich ^ yan (od. maca beyi gibi) kurulmak; yan atmak

RÄNDELN : German Turkish

l. kenar cekmek
(Münzen) tirtillamak; gerändelt (Münze) tirtilh, dantelli Qelung / tirtil, dantel
em s.
eln(\\)

RÄNKE : German Turkish

pl. dalavere, entrikalar, dolaplar; ^ schmieden (od. spinnen) dalavere (firildak, desise) cevirmek; dolap düz-mek; duzen kurmak; anahtar uydurmak; basma corap örmek; saman altindan su yürütmek

RÄNKESCHMIED : German Turkish

m desiseci, düzenbaz, entrikaci, fesatci, firildakci
spiel n l. s. Ränke.
Th. entrig ^süchtig cifteli

RÄSON : German Turkish

: j-n gewaltsam zur ^ bringen haddini bildirmek; basini kirmak; külähim ters giydirmek; yola getirmek ^ie^en atlp tutmak; memnuniyetsizligini belirtmek; (über et.) bse minn kinn etm

RÄTEREGIERUNG : German Turkish

süralar hükümeti

RÄTISCHE ALPEN : German Turkish

n.pr. Retik Alplar

RÄTLICH : German Turkish

s. ratsam

RÄTOROMANE : German Turkish

m Romans
isch(-e) n (Sprache) Romans dili

RÄTSEL : German Turkish

n bilmece. bulmaca. muamma; lit.a. lugaz; Es ist mir ein ~, wie
.. (od.) Ich stehe vor e-m ^. Hiç anlayamiyorum. ~haft l. muammali; muamma kabilinden; sasirtici; akil ermez
(geheimnisvoll) esrarengiz; basi kapall;
e Angelegenheit muamma

RÄTZEL : German Turkish

n (dial.) catikkas

RÄUBER : German Turkish

m l. saki, esklya, haydut, korsan soyguncu, kar-manyolaci, plackaci, capulcu, yagmaci
(Dieb) hirsiz
(Usurpator) gasip
(geistigen Eigentums) eser calan; müntehil
bände / esklya (haydut, hirsiz) cetesi
ei / l. sakavet, haydutluk, korsanlik, karmanyolacilik, soy-gunculuk
(Diebstahl) hirsizlik, sirkat
geschichte / haramiler hikäyesi
hauptmann m \\. esklya cetesi kap-tani
fig. aznavur (gibi)
höhle/ l. esklya yatagi
fig. batakhane; e-e wahre ^ Qingene cergyi ^isch haydut gibi; haydutca, zorba;
er Überfall yol ^esme Qn F asirmak, calmak
pistole / s.
geschichte.
Unwesen n esklyahk, soygunculuk

RÄUCHERAAL : German Turkish

m yilanbali^i fümesi
Taß n buhurdan(-lik), buhurluk, tütsülük, micmer
fisch m tütün baligi; likari-noz
hering m ringa baligi fümesi; tütün baligi
makrele/ uskumru füme °n l. tütsülemek, dumanlatmak, füme etm.
(desinfizierend) dezenfekte etm.
(mit Wohlgeruch erfüllen) güzel kokular yaymak
n n (abergläubisches; gegen den bösen Blick) nazara karsi tütsü
pulver n l. med. astmalilan tedaviye yarayan toz
yakildigi vakit güzel kokular yayan toz
werk n (z.B. Weihrauch) üzlük

RÄUM : German Turkish

naut.:
e See acik deniz; engin;
er Wind apaziama

RÄUMAHLE : German Turkish

ayma
boot n naut. maym tarama gemisi ^e^ l. (wegschaffen) alip götürmek
(aus dem Weg) gider-mek; ortadan kaldirmak
(leer machen) a. mit. bosalt-mak, tahliye etm.
(verlassen) terk etm.. birakmak
(ordnen) cekidüzen vermek; toplamak; tanzim etm.
(Minen) taramak, toplamak

RÄUMLICH : German Turkish

mekän (hacim v. s.) itibariyle 9keit / l. s. Raum (4, 5).
yer, lokal

RÄUMMASCHINE : German Turkish

l. küreme makinesi
(-pflüg) buldozer

RÄUMTE : German Turkish

fnaut. l. acik deniz; engin, alarga
tonilato. tonaj

RÄUMUNGSAUSVERKAUF : German Turkish

m tasfiye satisi; likidasyon
klage/ jur. tahliye davasi

RÄUSPEM : German Turkish

: sich ^ hafifce öksürmek; öhö öhö demek; Ich erkannte ihn an seinem
Onu öksürü^ünden tamdim