Ottoman Turkish
KÂFFETEN : Ottoman Turkish
Bütünü. Hepsi birden
KÂFİ : Ottoman Turkish
Kifayet eden. Vâfi, başka şeye ihtiyaç bırakmayan. Yeten, yetişen, elveren
KÂFİ : Ottoman Turkish
yeter
KÂFİL : Ottoman Turkish
Birinin yerine ödemeyi kabul eden. Kefil olan
KÂFİL : Ottoman Turkish
kefil olan
KÂFİR : Ottoman Turkish
"Hakkı görmeyen ve örten. İyilik bilmeyen. Allah'ı inkâr eden. Dinsiz. İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid.(Arkadaş! İman, bütün eşya arasında hakiki bir uhuvveti, irtibatı, ittisali ve ittihad rabıtalarını te'sis eder.Küfür ise, bürudet gibi bütün eşyayı birbirinden ayrı gösterir ve birbirine ecnebi nazarıyla baktırır. Bunun içindir ki, mü'minin ruhunda adavet, kin, vahşet yoktur. En büyük bir düşmaniyle bir nevi kardeşliği vardır. Kâfirin ruhunda hırs, adavet olduğu gibi nefsini iltizam ve nefsine itimadı vardır. Bu sırra binaendir ki, dünya hayatında bazan galebe kâfirlerde olur. Ve keza kâfir, dünyada hasenatının mükâfatını (filcümle) görür. Mü'min ise, seyyiatının cezasını görür.Bunun için dünya kâfire Cennet (yani âhirete nisbeten), mü'mine Cehennemdir. (Yani saadet-i ebediyesine nisbeten). Yoksa dünyada dahi mü'min yüz derece ziyade mes'uttur, denilmiştir.Ve keza iman, insanı ebediyyete, Cennet'e lâyık bir cevhere kalbeder. Küfür ise ruhu, kalbi söndürür. Zulmetler içinde bırakır. Çünkü, iman, kabuğunun içerisindeki ""lübb""ü gösterir. Küfür ise, lübb ile kabuğu tefrik etmez. Kabuğu aynen ""lübb"" bilir ve insanı cevherlik derecesinden kömür derecesine indirir. M.N.)"
KÂFİR : Ottoman Turkish
îmansız
KÂFİR-İ Nİ'MET : Ottoman Turkish
Nankör. Nimeti inkâr eden
KÂFİRANE : Ottoman Turkish
f. Kâfire yakışır şekilde, kâfir gibi
KÂFİRÂNE : Ottoman Turkish
kâfirce
KÂFİRÛN : Ottoman Turkish
Kâfirler
KÂFİRÛN SURESİ : Ottoman Turkish
Kur'an-ı Kerim'de
sure olup El-Kâfirûn da denilir
KÂFUR : Ottoman Turkish
Beyaz ve yarı şeffaf, kolaylıkla parçalanan bir madde. Sert, güzel kokulu, katı ve yağlı bir madde. * Cennette bir kaynak ismi
KÂFÛR : Ottoman Turkish
ir madde ismi, cennette bir kaynak
KÂGAZ : Ottoman Turkish
f. Kâğıt
KÂH : Ottoman Turkish
f. Köşk, kasır. * Tek oda. Bir gözlü oda. * Yüksek binâ
KÂH : Ottoman Turkish
azen
KÂHBAN : Ottoman Turkish
f. Harman bekçisi
KÂHDAN : Ottoman Turkish
f. Samanlık. İçine saman doldurulan oda
KÂHGİL : Ottoman Turkish
f. Samanlı sıva çamuru
KÂHİL : Ottoman Turkish
Saçına ak düşmüş adam. Yaşlı, ihtiyar. Tembel
KÂHİL : Ottoman Turkish
erişkin
KÂHİLANE : Ottoman Turkish
f. Tembelce, tembelcesine, tembel olana yakışır surette
KÂHİN : Ottoman Turkish
"Karışık ve tahmini sözlerle gaibden haber verdiği söylenen kimse. Haberci. Falcı. * Âlim.(Kâhinlere gaybi haberleri getirmek için şeytanlar, tâ semavata çıkıp kulak veriyorlar, yarım yamalak yanlış haberler getiriyorlar diye tefsirlerdeki ifadelerin bir hakikatı şu olmak gerektir ki; semavat memleketinin pâyitahtına kadar gidip o cüz'i haberi almak değildir. Belki cevv-i havaya dahi şumulü bulunan semavat memleketinin (teşbihte hata yok) karakol haneleri hükmünde bazı mevkileri var ki, o mevkilerde Arz memleketi ile münasebetdarlık oluyor, cüz'i hadiseler için, o cüz'i makamlardan kulak hırsızlığı yapıyorlar. Hatta kalb-i insani dahi o makamlardan birisidir ki, melek-i ilham ile şeytân-ı hususi, o mevkide mübareze ediyorlar. Ve hakaik-ı imaniye ve Kur'aniye ve hadisat-ı Muhammediye (A.S.M.) ise, ne kadar cüz'i de olsa, en büyük, en külli bir hadise-i mühimme hükmünde en külli bir daire olan Arş-ı Azamda ve daire-i semavatta (temsilde hata olmasın) mukadderat-ı kâinatın mânevi ceridelerinde neşrolunuyor gibi her köşede medâr-ı bahsoluyor, diye beyan ile beraber, kalb-i Muhammediden (A.S.M.) tâ daire-i Arşa varıncaya kadar ise, hiçbir cihetle müdahale imkânı olmadığından, semavatı dinlemekten başka, şeytanların çaresi kalmadığını ifade ile, Vahy-i Kur'ani ve Nübüvvet-i Ahmediye (A.S.M.) ne derece yüksek bir derece-i hakkaniyette olduğunu ve hiç bir cihetle hilâf ve yanlış vahy ile ona yanaşmak mümkün olmadığını, gayet beliğane, belki mu'cizane ilân etmek ve göstermektir... L.)"
KÂHİN : Ottoman Turkish
falcı
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani