Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
KÜF : Ottoman Turkish

Yetiştiği satıhta kimyevî değişikliklere sebep olan küçük boylu mantarlara verilen umumi ad. * Maddelerin oksitlenme neticesinde dış tarafını kaplayan tabaka. Pas

KÜFAE : Ottoman Turkish

Davarın bir yıllık dölü, sütü, yoğurdu, yünü ve yapağısı

KÜFALE : Ottoman Turkish

Zammetmek, artırmak. * Boynuna almak

KÜFAT : Ottoman Turkish

(Küfv. C.) Eşitler. * Denkler, müsaviler

KÜFE : Ottoman Turkish

f. Taze dallardan veya kamıştan örülmüş, derin ve çeşitli boyda kaba sepet

KÜFFAR : Ottoman Turkish

(Kâfir. C.) Gâvurlar. Hak din olan İslâmiyeti inkâr edenler. Kâfirler

KÜFFE : Ottoman Turkish

(C: Küfât) Kaftan nigendesi, kaftan zencifi

KÜFFÂR : Ottoman Turkish

kâfirler

KÜFİYYUN : Ottoman Turkish

Eski arabça âlimlerinin ayrıldığı iki büyük şubeden biri olup diğerine Basriyyun denirdi. (O.L.)

KÜFNE : Ottoman Turkish

Ağaç, şecer

KÜFR : Ottoman Turkish

"Örtmek mânâsınadır. Kalbe âit bir sıfattır. Hak dini inkâr edip, hakkı inkâr edene ve gizleyene ""kâfir"" denilir. Kâfirliğin sıfatı küfürdür. * Allaha inanmamak. Hakkı görmemek. İmansızlık. * Allaha (C.C.) yakışmıyan sıfatlar uydurmak. Müslümanlığa uymayan şeylere inanmak. * Nankörlük, dinsizlik, günah, kaba ve ayıp söz. (Bak: Kebâir
Kâfir)"

KÜFR : Ottoman Turkish

îmansızlık

KÜFR Ü DALAL : Ottoman Turkish

Kafirlik ve sapıklık. Dinsizlik

KÜFR-İ CUHUDÎ : Ottoman Turkish

Kalb ve dil ile ikrar etmemektir. (şeytan gibi)

KÜFR-İ İNADÎ : Ottoman Turkish

İnadî dinsizlik, inadî küfür. Hakikat isbat edildiği halde yine imana gelmemek. Bilip de kabul etmez olmak

KÜFR-İ İNKÂRÎ : Ottoman Turkish

"Aslâ Cenab-ı Hakk'ı tanımayıp, İslâmiyet hakikatlarını ikrar ve tasdik etmemektir. (Evet küfr, mevcudatın kıymetini ıskat ve mânasızlıkla ittiham ettiğinden; bütün kâinata karşı bir tahkir ve mevcudat âyinelerinde cilve-i esmayı inkâr olduğundan; bütün esmâ-i İlâhiyeye karşı bir tezyif ve mevcudatın vahdaniyete olan şehadetlerini reddettiğinden; bütün mahlukata karşı bir tekzib olduğundan; istidad-ı insâniyi öyle ifsad eder ki: Salâh ve hayrı kabule liyakati kalmaz. Hem, bir zulm-ü azimdir ki: Umum mahlukatın ve bütün esmâ-i İlâhiyenin hukukuna bir tecavüzdür. İşte şu hukukun muhafazası ve nefs-i kâfir hayra kabiliyetsizliği; küfrün adem-i afvını iktiza eder. S.)(Deniliyor
Deve kuşuna demişler
""Kanatların var, uç!"" O da kanatlarını kısıp, ""Ben deveyim"" demiş, uçmamış. Fakat avcının tuzağına düşmüş. Avcı beni görmesin diye başını kuma sokmuş. Halbuki koca gövdesini dışarıda bırakmış, avcıya hedef etmiş. Sonra ona demişler; ""Mâdem deveyim diyorsun, yük götür!"" O zaman kanatlarını açıvermiş. ""Ben kuşum"" demiş, yükün zahmetinden kurtulmuş... Fakat hâmisiz ve yemsiz olarak avcıların hücumuna hedef olmuş. Aynen onun gibi; kâfir, Kur'anın semâvi ilânatına karşı küfr-ü mutlakı bırakıp meşkuk bir küfre inmiş. Ona denilse: ""Madem mevt ve zevali, bir idam-ı ebedi biliyorsun; kendini asacak olan darağacı göz önünde... Ona her vakit bakan, nasıl yaşar? Nasıl lezzet alır?"" O adam, Kur'anın umumi vech-i rahmet ve şümullü nurundan aldığı bir hisse ile der: ""Mevt idam değil, ihtimal beka var."" Veyahud, deve kuşu gibi başını gaflet kumuna sokar, tâ ki ecel onu görmesin ve kabir ona bakmasın ve zeval-i eşya ona ok atmasın!.Elhasıl
O meşkuk küfür vasıtasiyle deve kuşu gibi mevt ve zevali, idam mânâsında gördüğü vakit, Kur'an ve semâvi kitabların iman-ı bil'âhiret'e dair kat'i ihbaratı ona bir ihtimal verir. O kâfir, o ihtimale yapışır, o dehşetli elemi üzerine almaz. O vakit ona denilse: ""Mâdem bâki bir âleme gidilecek; o âlemde güzel yaşamak için tekâlif-i diniyye meşakkatini çekmek gerektir!"" O adam şekk-i küfri cihetiyle der: ""Belki yoktur; yok için neden çalışayım."" Yâni: Vaktâ ki o hükm-ü Kur'anın verdiği ihtimal-i beka cihetiyle idam-ı ebedi âlâmından kurtulur ve meşkuk küfrün verdiği ihtimâl-i adem cihetiyle tekâlif-i diniyye meşakkati ona müteveccih olur; ona karşı küfür ihtimaline yapışır, o zahmetten kurtulur. Demek bu nokta-i nazarda, mü'minden ziyade bu hayatta lezzet alır, zannediyor. Çünki; tekâlif-i diniyyenin zahmetinden ihtimâl-i küfri ile kurtuluyor ve âlâm-ı ebediyeden, ihtimâl-i imanî cihetiyle kendi üzerine almaz. Halbuki bu mağlâta-i şeytaniyenin hükmü, gayet sathi ve faidesiz ve muvakkattır. L.)"

KÜFR-İ MEŞKUK : Ottoman Turkish

Küfürde ve itikatsızlıkta şüpheli olma

KÜFR-İ MUTLAK : Ottoman Turkish

"Hiç bir imâni hükmü olmamak, dine âit hiç bir hakikatı, Allah'ın varlığına âit hiç bir delili kabul etmemek. İhsan ve inayet-i İlâhiyyeye karşı şükür etmiyerek fiilen ve kavlen inkâr etmek. (""Neuzü billâh"" dine söğmek gibi) Küfr-ü icabettiren bazı çirkin sözlere de ""küfür"" denilmiştir.(Bir müslüman bir hakikat-ı imaniyeyi inkâr etse, küfr-ü mutlaka düşer. Çünkü başka dinlerin icmallerine mukabil İslâmiyette tam izahat verilmiş. Rükünler birbiriyle zincirlenmiş. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı tanımayan, tasdik etmeyen bir müslüman, Allahı da (sıfatıyla) daha tanımaz ve âhireti bilmez. Bir müslümanın imanı o kadar kuvvetli ve sarsılmaz hadsiz hüccetlere dayanıyor ki, inkârda hiçbir özür kalmıyor. Adeta akıl, kabulde mecbur oluyor. S.)"

KÜFR-İ NİFAKÎ : Ottoman Turkish

Dil ile imanı ikrar edip kalb ile itikad etmemektir

KÜFRAN : Ottoman Turkish

Nankörlük etmek. Allah'ın ihsan ve inayetine mukabil teşekkür etmeyip fiilen veya kavlen inkâr etmek

KÜFRAN-I Nİ'MET : Ottoman Turkish

"Cenâb-ı Hakkın ihsan ettiği ni'metleri bilmemek ve hürmetsizlikte bulunmak. (Bak: Tahdis-i ni'met)(Bazan tevâzu, küfrân-ı ni'meti istilzâm ediyor; belki küfrân-ı ni'met olur. Bazan da tahdis-i ni'met iftihar olur. İkisi de zarardır. Bunun çare-i yegânesi ki, ne küfrân-ı ni'met çıksın ne de iftihar olsun. Meziyyet ve kemalâtları ikrâr edip, fakat temellük etmiyerek, Mün'im-i Hakikinin eser-i in'âmı olarak göstermektir. M.)"

KÜFRİYYAT : Ottoman Turkish

Küfre sebep olan işler ve sözler

KÜFRİYÂT : Ottoman Turkish

küfürle ilgili şeyler

KÜFRÂN : Ottoman Turkish

îmansızlık, nankörlük

KÜFRÎ : Ottoman Turkish

küfürle ilgili