Ottoman Turkish
MA'RİFET : Ottoman Turkish
Bilme, bir şeyi cüz'i vecihle bilmek. * Hüner. Üstadlık. San'at. * Tuhaflık, garib hareket. * Vasıta, tavassut. * İlim ve fenlerle tahsil olunan mâlumat. İrfan kazanmak. (Bak: İrfân)
MA'RİFET MERTEBELERİ : Ottoman Turkish
(Bak: Yakin)
MA'RİFETPERVER : Ottoman Turkish
f. Hünerli, marifetli
MA'RİFETULLAH : Ottoman Turkish
"Masnuat-ı İlâhiyeyi ve Kur'âni hakikatleri tefekkür ve tahsil ile veya lütf-i İlâhi ile kalbi inkişâf ve basirete sâhib olmak. Esmâ-i İlâhiyyeyi tanımak. İlâhi hakikatlara vukufiyet. Her işte Allah rızâsına en uygun hareket tarzını bilip amel etmek. (Ma'rifetin zıddı; inkârdır. İlmin zıddı ise; cehildir.) (Bak: Vicdan-İrfân)(Muhyiddin-i Arabi, Fahreddin-i Râzi'ye mektubunda demiş: ""Allah'ı bilmek, varlığını bilmenin gayrıdır."" Bu ne demektir? Maksad nedir soruyor?Usul-üd-din imamları ve ulema-i ilm-i Kelâmın akaide dair ve vücud-u Vâcib-ül-Vücud ve Tevhid-i İlâhiye dair beyanatları, Muhyiddin-i Arabi'nin nazarında kâfi gelmediği için, İlm-i Kelâm'ın imamlarından Fahreddin-i Râzi'ye öyle demiş.Evet, İlm-i Kelâm vasıtasiyle kazanılan Mârifet-i İlâhiye, mârifet-i kâmile ve huzur-u tam vermiyor. Kur'an-ı Mu'ciz-il Beyan'ın tarzında olduğu vakit, hem mârifet-i tâmmeyi verir; hem huzur-u etemmi kazandırır ki, inşâallah, Risale-i Nur'un bütün eczaları, o Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın cadde-i nurânisinde birer elektrik lâmbası hizmetini görüyorlar.Hem, Muhyiddin-i Arabi'nin nazarına, Fahreddin-i Râzi'nin İlm-i Kelâm vâsıtasiyle aldığı mârifetullah ne kadar noksan görülüyor; öyle de; tasavvuf mesleğiyle alınan mârifet dahi, Kur'an-ı Hakim'den doğrudan doğruya veraset-i Nübüvvet sırriyle alınan mârifete nisbeten o kadar noksandır. Çünki: Muhyiddin-i Arabi mesleği, huzur-u dâimiyi kazanmak için $ deyip, kâinatın vücudunu inkâr edecek bir tarza kadar gelmiş. Ve sâirleri ise, yine huzur-u dâimiyi kazanmak için $ deyip, kâinatı nisyan-ı mutlak altına almak gibi, acib bir tarza girmişler. Kur'an-ı Hakim'den alınan mârifet ise, huzur-u dâimiyi vermekle beraber, ne kâinatı mahkum-u adem eder, ne de nisyan-ı mutlakta hapseder. Belki, başıbozukluktan çıkarıp, Cenâb-ı Hak nâmına istihdam eder. Herşey mir'at-ı mârifet olur. Sa'di-i Şirazi'nin dediği gibi: $ Herşeyde Cenâb-ı Hakk'ın mârifetine bir pencere açar.Bâzı Sözlerde ulema-i İlm-i Kelâm'ın mesleğiyle, Kur'andan alınan minhâc-ı hakikinin farkları hakkında şöyle bir temsil söylemişiz ki; meselâ: Bir su getirmek için, bâzıları küngân (su borusu) ile uzak yerden, dağlar altında kazar, su getirir. Bir kısım da, her yerde kuyu kazar, su çıkarır. Birinci kısım çok zahmetlidir; tıkanır, kesilir. Fakat her yerde kuyuları kazıp su çıkarmağa ehil olanlar, zahmetsiz herbir yerde suyu buldukları gibi, aynen öyle de: Ulema-i İlm-i Kelâm, esbabı, nihayet-i âlemde teselsül ve devrin muhâliyeti ile kesip, sonra Vâcib-ül Vücud'un vücudunu onunla isbat ediyorlar. Uzun bir yolda gidiliyor. Amma Kur'an-ı Hakim'in minhâc-ı hakikisi ise, her yerde suyu buluyor, çıkarıyor. Her bir âyeti, birer Asâ-yı Musâ gibi nereye vursa âb-ı hayat fışkırtıyor. $ düsturunu, herşeye okutturuyor.Hem imân yalnız ilim ile değil, imânda çok letâifin hisseleri var. Nasılki: Bir yemek mideye girse, o yemek muhtelif âsâba, muhtelif bir surette inkısam edip tevzi olunuyor. İlim ile gelen mesâil-i imâniye dahi, akıl midesine girdikten sonra derecata göre ruh, kalb, sır, nefis ve hâkezâ.. letâif, kendine göre birer hisse alır, masseder. Eğer onların hissesi olmazsa, noksandır. İşte Muhyiddin-i Arabi, Fahreddin-i Râziye bu noktayı ihtar ediyor. M.)"
MA'RUF : Ottoman Turkish
Bilinen, tanınmış. Belli, meşhur. * Şeriatın makbul kıldığı veya emrettiği. * Adl, ihsan, cud, tatlı dil, iyi muamele. (Bak: Emr-i bi-l ma'ruf)
MA'RUF-İ CİHÂN : Ottoman Turkish
Dünyaca tanınan ve meşhur. Cihânın bildiği
MA'RUFAT : Ottoman Turkish
Bilinen şeyler. Şeriatın emrettiği hususlar
MA'RUFİYET : Ottoman Turkish
Ma'rufluk. Ünlülük, meşhurluk, tanınmışlık
MA'RUR : Ottoman Turkish
Uyuz
MA'RUZ : Ottoman Turkish
Bir şeyin etkisine uğramak veya uğratmak. * Arzolunmuş, arzolunan. * Serilmiş, yayılmış. * Verilmiş, sunulmuş. * Anlatılmış. * Bir şeye karşı siper alan
MA'RUZÂT : Ottoman Turkish
(Ma'ruz. C.) Arz olunanlar. Arzedilenler, takdim edilenler. Küçükten büyüğe bildirilenler
MA'RUŞ : Ottoman Turkish
Üstü çardak şeklinde yapılı bina
MA'RIZ : Ottoman Turkish
(Ma'raz. dan) Bir şeyin görünüp çıktığı yer. Bir şeyin bildirildiği, arzolunduğu makam
MA'S : Ottoman Turkish
Ovmak. * Dürtmek
MA'SARA : Ottoman Turkish
(Üzüm ve susam gibi şeylerin) sıkıldığı yer
MA'SERE : Ottoman Turkish
(Ma'seret) Zorluk, güçlük
MA'SİYYET : Ottoman Turkish
İtaatsizlik, günah, isyan.(Mâsiyetin mâhiyetinde, bilhassa devam ederse, küfür tohumu vardır. Çünki, o mâsiyete devam eden ülfet peyda eder. Sonra ona âşık ve mübtelâ olur. Terkine imkân bulamıyacak dereceye gelir. Sonra o mâsiyetinin ikaba mucib olmadığını temenniye başlar. Bu hal böylece devam ettikçe küfür tohumu yeşillenmeye başlar. En nihâyet, gerek ikabı ve gerek dâr-ül-ikabı inkâra sebeb olur.Ve keza, mâsiyete terettüp eden hacâletten dolayı, o mâsiyetin mâsiyet olmadığını iddia etmekle o mâsiyete muttali olan melekleri bile inkâr eder. Hattâ şiddet-i hacâletten yevm-i hesabın gelmiyeceğini temenni eder.Şayet yevm-i hesabı nefyeden ednâ bir vehmi bulursa, o vehmi kocaman bir bürhan addeder. En nihayet nedâmet edip terketmiyenlerin kalbi küsufa tutulur, mahvolur gider. El-iyazü Billâh! M.N.)
MA'SUM : Ottoman Turkish
Günahsız, suçsuz
MA'SUME : Ottoman Turkish
Suçsuz kadın veya kız
MA'SUMİYET : Ottoman Turkish
Ma'sumluk, kabahatsizlik, suçsuzluk
MA'SUMÂNE : Ottoman Turkish
Günahsızcasına, suçsuz olarak
MA'SUR : Ottoman Turkish
Sıkılmış. Suyu veya yağı çıkarılmış
MA'TAB : Ottoman Turkish
(C: Meâtıb) Helâk olacak yer
MA'TEBE : Ottoman Turkish
Kızgınlık ve hiddetle hitabetmek
MA'TUF : Ottoman Turkish
Ait ve râci' olan. * Bir tarafa meyletmiş. Mâil olan. * İsnadedilen. Yöneltilmiş
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani