Ottoman Turkish
MEZBUL : Ottoman Turkish
Solmuş çiçek. * Zayıf, arık ve zebun olmuş olan
MEZBUR(E) : Ottoman Turkish
Adı geçen. İsmi yukarıda geçen. (Bak: Merkum) * Taş ile örülmüş kuyu
MEZBÛR : Ottoman Turkish
sözü edilen
MEZC : Ottoman Turkish
Katma. Karıştırma
MEZC : Ottoman Turkish
karıştırma, katıştırma
MEZC-İ İTTİHAD : Ottoman Turkish
İttihadın verdiği imtizac. Kuvvetli birlik ve beraberlik
MEZCEN : Ottoman Turkish
Karıştırmakla. Katma suretiyle
MEZCETMEK : Ottoman Turkish
Katmak. Karıştırmak
MEZCUC : Ottoman Turkish
Süngülenmiş. Süngü ile dürtülmüş
MEZCÎ : Ottoman Turkish
Katıp karıştırmakla alâkalı. Mezce dair
MEZD : Ottoman Turkish
Misvak ağacının yemişi
MEZE : Ottoman Turkish
Tad. Çeşni. Zevk. * Eğlence, alay, lâtife
MEZE : Ottoman Turkish
çerez
MEZEBBE : Ottoman Turkish
Sinekli yer. * Dizin aşağısındaki kaba etlerin etrafı
MEZELLET : Ottoman Turkish
Alçaklık. Zelillik
MEZELLET : Ottoman Turkish
alçaklık
MEZEMMET : Ottoman Turkish
Ayıplama. Kınama. Yerme. * Kınanacak, yerilecek iş
MEZEN : Ottoman Turkish
Usul, kaide. Yol. Âdet. Örf
MEZFUFE : Ottoman Turkish
Gönderilmiş
MEZG : Ottoman Turkish
Yemeği ağızda çiğnemek
MEZH : Ottoman Turkish
(Müzâh-Müzâha-Mizâh)
Lâtife, şaka. * Mezc, katma, karıştırma
MEZHAR : Ottoman Turkish
(C: Mezâhır-Mezâhir) Karın içi. * Damar
MEZHEB : Ottoman Turkish
"Yol. Gidilen yol. Tutulan çığır. * Dinin esaslarında ve esas temel mes'elelerde bir olmakla beraber, teferruatta bazı muhtelif mes'eleler olması sebebiyle birbirinden az farklı müctehidlerin yolları. Müctehidlerden, kendilerine tâbi olunanların seçtikleri meslekleri. Füruatta Hanefi ve Şâfii; ve Akaidde Mâturidi ve Eş'ari gibi... Bu ""Mezheb"" kelimesi asıl ve esas mânasına da kullanılır. Beyn-el ulemâ ve mukakkiklerce ince tedkik neticesinde Kur'ân-ı Kerim'in esaslarından, Peygamber'in (A.S.M.) emir ve sünnetlerinden ayrılmamış ""Dört Mezheb"" Hak olarak seçilmiştir:
Hanefî Mezhebi,
Şâfiî Mezhebi,
Hanbelî Mezhebi.
Mâlikî Mezhebi. (Bak: İmam)(Eğer desen: Hak bir olur; nasıl böyle dört ve oniki mezhebin muhtelif ahkâmları hak olabilir?Elcevab: Bir su, beş muhtelif mizaçlı hastalara göre nasıl beş hüküm alır; şöyle ki: Birisine, hastalığının mizacına göre su, ilâçtır, tıbben vacibdir. Diğer birisine, hastalığı için zehir gibi muzırdır; tıbben ona haramdır. Diğer birisine az zarar verir; tıbben ona mekruhtur. Diğer birisine, zararsız menfaat verir; tıbben ona sünnettir. Diğer birisine, ne zarardır, ne menfaattir; âfiyetle içsin, tıbben ona mübahtır. İşte hak burada taaddüd etti. Beşi de haktır. Sen diyebilir misin ki: ""Su, yalnız ilâçtır; yalnız vacibdir, başka hükmü yoktur.""İşte bunun gibi, ahkâm-ı İlâhiyye; mezheplere, hikmet-i İlâhiyyenin sevkiyle ittiba edenlere göre değişir, hem hak olarak değişir ve herbirisi de hak olur, maslahat olur. Meselâ, hikmet-i İlâhiyyenin tensibiyle İmam-ı Şâfiî'ye ittiba eden, ekseriyet itibariyle Hanefîlere nisbeten köylülüğe ve bedeviliğe daha yakın olup, cemaatı birtek vücud hükmüne getiren hayat-ı içtimaiye de nâkıs olduğundan, herbiri bizzat dergâh-ı Kadıy-ül-Hâcat'ta kendi derdini söylemek ve hususi matlubunu istemek için, imam arkasında, Fâtiha'yı birer birer okuyorlar. Hem ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir. İmam-ı A'zama ittiba edenler, ekseriyet-i mutlaka itibariyle, İslâmî hükümetlerin ekserisi, o mezhebi iltizam etmesiyle, medeniyete, şehirliliğe daha yakın ve hayat-ı içtimaiyeye müstaid olduğundan; bir cemaat, bir şahıs hükmüne girip, birtek adam umum namına söyler; umum, kalben onu tasdik ve rabt-ı kalb edip, onun sözü, umumun sözü hükmüne geçtiğinden, Hanefî mezhebine göre imam arkasında Fâtiha okunmaz. Okunmaması ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir.Hem meselâ, mâdem, şeriat, tabiatın tecavüzatına sed çekmekle onu tâdil edip nefs-i emmareyi terbiye eder. Elbette ekser etbâı, köylü ve nim-bedevi ve amelelikle meşgul olan Şâfiî Mezhebine göre: ""Kadına temas ile abdest bozulur; az bir necaset zarar verir."" Ekseriyet itibariyle hayat-ı içtimaiyeye giren, nim-medeni şeklini alan insanlar, ittiba ettikleri mezheb-i Hanefîye göre: ""Mess-i nisvan abdesti bozmaz, bir dirhem kadar necasete fetva var.""İşte, bir amele ile bir efendiyi nazara alacağız. Amele, tarz-ı maişet itibariyle; ecnebi kadınlarla ihtilâta, temasa ve bir ocak yanında oturmaya ve mülevves şeylerin içine karışmaya mübtelâ olduğundan; san'at ve maişet itibariyle, tabiat ve nefs-i emmaresi meydanı boş bulup tecavüz edebilir. Onun için, şeriat onların hakkında, o tecavüzata sed çekmek için, ""Abdest bozulur, temas etme; namazını ibtâl eder, bulaşma"" mânevi kulağında bir sada-yı semâvi çınlattırır. Amma o efendi, namuslu olmak şartiyle, âdât-ı içtimaiyesi itibariyle, ahlâk-ı umumiye namına, ecnebi kadınlara temasa mübtelâ değil, mülevves şeylerle nezafet-i medeniye namına kendini o kadar bulaştırmaz. Onun için şeriat, mezheb-i Hanefî namiyle ona şiddet ve azimet göstermemiş; ruhsat tarafını gösterip, hafifleştirmiştir. ""Elin dokunmuş ise, abdestin bozulmaz; hicab edip, kalabalık içinde su ile istinca etmemenin zararı yoktur. Bir dirhem kadar fetva vardır"" der, onu vesveseden kurtarır. İşte, denizden iki katre sana misal... S.)"
MEZHEB : Ottoman Turkish
gidilen yol, dinin esaslarında aynı ayrıntılarında farklı görüşler
MEZHER : Ottoman Turkish
Çiçeklik. Bir çiçeği içine alan şeylerin hepsi
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani