Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
NAMEBER : Ottoman Turkish

f. Mektup götüren, nameâver

NAMİ(YE) : Ottoman Turkish

Büyüyen, artan, ürmee kuvveti olan. Nebat ve hayvandaki büyüyüp gelişme kuvveti. * Farsçada: Namlı, şöhretli, ünlü

NAMİSA : Ottoman Turkish

(C.: Namisât) Kadınları süsleyip yüzlerinin kılını yolan kadın

NAMİYE : Ottoman Turkish

(Bak: Nami)

NAMİYEBER : Ottoman Turkish

f. Hayat verici

NAMUS : Ottoman Turkish

Irz, iffet, edeb, hayâ. * Şeriat. * Melâike. * İrade-i İlâhiyenin tecellisi. * Nizam. * Emniyet ve istikamet gibi faziletlerin muhassalası olan pek kıymetli haslet. * Bir kimsenin mahrem, gizli esrarı olup işleri ve hallerinin iç yüzüne vakıf ve muttali kimseye denir. * Hayırlara ait gizli hâllerin hâmil ve vâkıfı olan. Bu mânada Cebrâil Aleyhisselâm'a ıtlak olunur. Sair melâikenin vâkıf olmadıkları vahyin sırlarına vakıf ve mahrem olması cihetiyle ona namus-u ekber denilmiştir. * Hâzık. * Mahir. * Av ve tuzak. * Nemmam mânâsiyle fitneci ve koğucu. * Birisinin hilesine siper ettiği şeye ve arslan yatağına da bu mâna verilmiştir. * Temizlik, doğruluk. ( Bak: Desâtir)

NAMUS-U MÜCESSEM : Ottoman Turkish

Çok namuslu olan

NAMUSİYYE : Ottoman Turkish

Yatan kimselerin başkaları tarafından görülmemeleri için, yatağın etrafına çekilen perde

NAMUSKÂR : Ottoman Turkish

f. Namuslu. * Doğru adam

NAMUSPERVER : Ottoman Turkish

f. Namuslu

NAMVER : Ottoman Turkish

(C.: Namverân) Namlı, adlı, meşhur, ünlü

NAMZED : Ottoman Turkish

(Nâm-zed) f. İsteyen veya istenilen kimse. * Sözlü. Nişanlı. * Bir vazifeye tayin edilmesini isteyen veya istenilen kişi. Aday

NAMZED : Ottoman Turkish

namzet, aday

NAMIK : Ottoman Turkish

Kâtib, yazıcı

NAMIK KEMAL : Ottoman Turkish

"(Mi:
1888) Tekirdağ'lı olup İslâm mücahidlerindendir. Yeni Osmanlılık hareketine vatan mefhumunu sokmuş, ""Firâki, hapsi, nefyi kadr-i nâmusumla gördüm hep"" diye haklı olduğunu dâima müdâfaa etmiştir. Ehl-i kemâl bir zat olduğu, davasının istikameti ve samimiyetinden anlaşılır.Hayatının sonlarına doğru Osmanlı İmparatorluğunun ve İslâm dünyasının kurtuluşunu ""ittihad-ı İslâm"" da görmüş ve bu uğurda gayret göstermiştir. Bu emelini, yazdığı "" Celâleddin-i Harzemşah, Salahaddin-i Eyyubi, Yavuz Sultan Selim ve Fâtih Sultan Mehmed"" isimli eserlerinde ortaya koymuştur. Mezarı Bolayır'dadır."

NAN : Ottoman Turkish

f. Ekmek

NANCU : Ottoman Turkish

(Nâncuy) f. Ekmek arayan. Dilenci

NANE MOLLA : Ottoman Turkish

Mc: Beceriksiz, işe yaramaz, ağır hareketli mânalarında kullanılan bir tâbirdir

NANHAH : Ottoman Turkish

Ekmek isteyen. Dilenci

NANHOR : Ottoman Turkish

f. Dilenci

NANKÖR : Ottoman Turkish

f. Gördüğü iyiliği unutan, nimeti inkâr eden. Nimetin şükrünü eda etmeyen, gafil

NANKÖR : Ottoman Turkish

iyilik bilmez

NANPARE : Ottoman Turkish

f. Ekmek parçası. Bir lokma ekmek. * Geçime yarayan iş

NANPÜZ : Ottoman Turkish

f. Ekmekçi, ekmek pişiren

NANÜ : Ottoman Turkish

f. Ninni