Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
SACİR : Ottoman Turkish

Selin gelip su ile doldurduğu yer

SACUR : Ottoman Turkish

Köpeğin boynuna takılan tasma

SAD : Ottoman Turkish

Kur'an alfabesinin onyedinci harfi olup, ebcedî değeri 90'dır. Noktası olmadığından sâd-ı mühmele adı da verilir

SAD : Ottoman Turkish

yüz sayısı

SAD SURESİ : Ottoman Turkish

Kur'an-ı Kerim'de
Suredir. Dâvud Suresi de denir. Mekkîdir

SAD' : Ottoman Turkish

Yarılmak, yarmak. * Kesmek, kat'etmek. * Göstermek. İzhar etmek. * Beyân ve meyl etmek, açıklamak

SAD-BERK : Ottoman Turkish

Yüz yaprak

SADA' : Ottoman Turkish

"Baş ağrısı. (""Suda""' diye de okunur)"

SADAGA : Ottoman Turkish

Zayıflık

SADAK : Ottoman Turkish

"Okları koymağa mahsus torba veya kutu şeklindeki kılıfın adıdır. Boyuna asılan bu âlete ""tirkeş"" veya ""tirdan"" da denilirdi."

SADAKA : Ottoman Turkish

"Allah rızâsı için fakirlere verilen mal, para, ilim gibi insanın muhtaç olduğu her hangi bir şey. (Asr-ı Saâdette fukara-i müslimîn için toplanan zekâta dahi bu nâm verilirdi.) (Bak: Belâ)(...Ehl-i keşiften rivayeten bu geçen Ramazanda Ehl-i Sünnet ve Cemaat için bir ferec, bir fütuhat olacağını haber verdikleri halde zuhur etmedi. Böyle ehl-i velâyet ve keşif, neden hilâf-ı vâki haber veriyorlar? Benden sordular. Ben de birden sünuhat kabilinden olarak verdiğim cevabın muhtasarı şudur:Hadis-i Şerifte vârid olmuştur ki: ""Bazen belâ nazil oluyor; gelirken karşısına sadaka çıkar, geri çevirir. "" Şu hadisin sırrı gösteriyor ki: Mukadderat, bazı şeraitle vukua gelirken geri kalır. Demek ehl-i keşfin muttali olduğu mukadderat mutlak olmadığını, belki bazı şeraitle mukayyed bulunduğunu ve o şeraitin vuku bulmamasiyle o hâdise de vukua gelmiyor. Fakat o hâdise, ecel-i muallak gibi levh-i ezelînin bir nevi defteri hükmünde olan Levh-i Mahv-İsbat'ta mukadder olarak yazılmıştır. Gayet nadir olarak Levh-i Ezelî'ye kadar keşif çıkar. Ekseri oraya çıkamıyor. İşte bu sırra binaen, geçen Ramazan-ı Şerifte ve Kurban Bayramında ve daha başka vakitlerde istihrâca binaen veya keşfiyat nev'inden verilen haberler, muallak oldukları şerâiti bulamadıkları için, vukua gelmemişler ve haber verenleri tekzib etmiyorlar. Çünkü: Mukadder imiş, fakat şartı gelmeden o da vukua gelmemiş. Evet Ramazan-ı Şerifte bid'aların ref'ine Ehl-i Sünnet ve Cemaatin ekseriyetle hâlis duası bir şart ve bir sebeb-i mühim idi. Maalesef câmilere Ramazan-ı Şerifte bid'alar girdiğinden, duâların kabulüne sed çekip ferec gelmedi. Nasılki sâbık hadisin sırriyle: Sadaka belâyı ref' eder. Ekseriyetin hâlis duası dahi, ferec-i umumîyi cezbeder. Kuvve-i câzibe vücuda gelmediğinden, fütuhat da verilmedi. L.)"

SADAKA : Ottoman Turkish

Allah için yapılan yardım

SADAKA-İ CÂRİYE : Ottoman Turkish

Hayrı, sevabı dâimî olan sadaka. Sevabı öldükten sonra da devam eden hayırlı ameller. (Kur'an ve iman hizmeti gibi.)

SADAKA-İ FITR : Ottoman Turkish

Ramazan bayramından evvel fıtra olarak verilen sadaka. Zengin (nisaba mâlik) her müslümanın (ihtiyar, genç, çocuk ve hattâ bunak da olsa) fakirlere vermeye mükellef olduğu sadakadır, vâcibdir. Nisaba mâlik olan bir müslüman, hem kendi nefsi için, hem de çocukları, hizmetçisi için sadaka-i fıtır verir. Fıtra: Fıtrat sadakası, yaratılış atiyyesi demektir. Sadaka-i fıtr: Buğday veya buğday unundan 1667 gram veyahut da arpa, kuru üzüm, hurmadan 3334 gram kadar yahut verildiği zamandaki rayice göre bedellerinin muhtaç olanlara verilmesidir

SADAKAT : Ottoman Turkish

(Sadaka. C.) Sadakalar

SADAKATKÂR : Ottoman Turkish

f. Sâdık, sadakat sahibi

SADAKTE : Ottoman Turkish

"""Doğru söyledin, sâdıksın"" mânasına karşısındakine söylenilen söz."

SADAKTE : Ottoman Turkish

doğru söyledin

SADARE : Ottoman Turkish

Rücu etmek, geri dönmek. * Doğmak

SADARET : Ottoman Turkish

Vezirlik, başvezirlik. Osmanlı Devleti zamanında Başvekillik makamına verilen isim. * Öne geçme, başta bulunma

SADARET-PENAH : Ottoman Turkish

f. Sadrazam bulunan kimse

SADAT : Ottoman Turkish

"(Seyyid. C.) Seyyidler. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın soyundan gelenler ve onun izinden gidenler. Hususen Hazret-i Hasan neslinden gelenlere seyyid; Hazret-i Hüseyin neslinden gelenlere de Şerif denmektedir."

SADAT-I KABİLE : Ottoman Turkish

Kabilenin ileri gelenleri

SADBAR : Ottoman Turkish

f. Yüz kere

SADD : Ottoman Turkish

(Sedd. den) Örten, kapıyan, mâni olan engel olan