Ottoman Turkish
SADDA' : Ottoman Turkish
Suyu lezzetli olan örülmüş kuyu
SADDAKNÂ : Ottoman Turkish
tasdik ettik, onayladık
SADE : Ottoman Turkish
(Seyyid. C.) Seyyidler
SADE' : Ottoman Turkish
Demir pası
SADED : Ottoman Turkish
Asıl mevzu, maksad, asıl konuşulan şey, fikir. * Niyet, kasıd. Teşebbüs. * Yakınlık, civar
SADED : Ottoman Turkish
konu, maksat
SADED HARİCİ : Ottoman Turkish
Konuşulan mevzudan dışarı çıkmak. Hududdan dışarı çıkmak
SADEDİL : Ottoman Turkish
f. Kalb sâfi, derin mes'elelere aklı ermeyen insan. Temiz kalbli olup, kolayca aldatılabilen kimse
SADEDİLÂNE : Ottoman Turkish
f. Saflıkla, bönlükle
SADEDİLÎ : Ottoman Turkish
f. Bönlük, saflık
SADEF : Ottoman Turkish
Deniz böceklerinin kıymetli kabuğu ve onlardan yapılan şeyler. * Sert, parlak ve şeffafa yakın madde. İnci kabuğu
SADEF : Ottoman Turkish
kap, kabuk
SADEF (SUDUF) : Ottoman Turkish
Yüksek büyük dağ. * Her yüksek nesne. * Devenin her dört ayağı. * Bir yöne ğilmek
SADEFE : Ottoman Turkish
(C.: Suduf-Esdâf) İnci kabuğu. * Kulak içi
SADEFÇE : Ottoman Turkish
f. Küçük sadef
SADEGÎ : Ottoman Turkish
f. Sâdelik, süssüzlük, düzlük
SADEGÎ-İ İFADE : Ottoman Turkish
İfade sadeliği
SADEGÎ-İ LİBAS : Ottoman Turkish
Giyim sadeliği
SADELEVH : Ottoman Turkish
Saf, bön
SADEMAT : Ottoman Turkish
(Sadme. C.) Vuruşlar, patlamalar. * Ansızın başa gelen belâlar
SADEMÂT : Ottoman Turkish
vuruşlar
SADERU : Ottoman Turkish
(C.: Sâderuyân) f. Yüzünde tüy bitmemiş genç delikanlı
SADGUNE : Ottoman Turkish
f. Çeşitli. Yüz türlü
SADH : Ottoman Turkish
Horozun ötmesi
SADHA : Ottoman Turkish
Şarabın iyisi. Kendine nisbet olunan bir yerin adı
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani