Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
TE'LİS : Ottoman Turkish

Durdurmak, ikâmet. * Yağmurun devamlı yağması

TE'LİYE : Ottoman Turkish

İbadet ettirmek

TE'MİM : Ottoman Turkish

Kasdetmek

TE'MİN : Ottoman Turkish

Güvenlik, emniyet hissi vermek. * Sağlamlaştırma, şüphe bırakmama. * Sağlamak. Kat'i vaadde bulunmak. Emn ve emân vermek. * Elde etme

TE'MİNEN : Ottoman Turkish

Te'min suretiyle

TE'MİNÂT : Ottoman Turkish

(Te'min. C.) İnandırmak ve emniyet vermek için veya muhtemel zararı ödemek için verilen söz veya para, gösterilen kefil

TE'MİR : Ottoman Turkish

Emretmek

TE'MİT : Ottoman Turkish

Zihnen tahmin etme

TE'MİYE : Ottoman Turkish

Öpmek

TE'NİB : Ottoman Turkish

Ayıplamak. * İncitmek

TE'NİS : Ottoman Turkish

Ürkekliğini gidermek. Alıştırmak. * Bir hayvanı terbiye ederek işe yarar hale getirmek

TE'NİS-İ EZHAN : Ottoman Turkish

Zihinleri alıştırmak, anlayışı kolaylaştırmak

TE'RİB : Ottoman Turkish

Kuvvet verme, sağlamlaştırma. * Çoğaltma

TE'RİK : Ottoman Turkish

Gece uykusuz bırakma

TE'RİS : Ottoman Turkish

Kandırma. * Ateş yakma. * Fitne düşürme

TE'RİŞ : Ottoman Turkish

Bozmak. Fitne çıkarmak

TE'SİF : Ottoman Turkish

Sacayak üstüne çömlek koymak

TE'SİL : Ottoman Turkish

Tez etmek. Sür'atli yapmak

TE'SİM : Ottoman Turkish

Günah işledin demek. Bir kimsenin günahkâr olduğunu söylemek

TE'SİN : Ottoman Turkish

Tağyir etmek, değiştirmek

TE'SİR : Ottoman Turkish

"Bir şeyde eser ve nişane bırakma. * Vasıfları ve halleri değiştirme. * İşleme, dokuma, iz bırakma. * İçe işleme. * Kederlenme.(Esbaba te'sir-i hakiki verilmemiş. Vahdet ve celâl öyle ister. Lâkin mülk cihetinde esbab dest-i kudrete perde olmuştur. İzzet ve azamet öyle ister. Tâ, nazar-ı zâhirde, dest-i kudret mülk cihetindeki umûr-u hasise ile mübaşir görülmesin. M.)(Kevn ve vücud sahasında durup, ahval-i âleme dikkat eden adam, hadsî bir sür'atle anlar ki: Te'sir ve fâiliyet lâtif, nurani, mücerred olan şeylerin şe'ni olduğu gibi; infial, kabiliyet, teessür de maddi, kesif, cismani şeylerin hassasıdır. Evet misal olarak semadaki nur ile yerdeki şu kocaman dağa bak. O nur semâda iken ziyâsiyle yerde iş görür, faaliyettedir. O dağ ise, azametiyle beraber faaliyetsiz yerinde oturuyor. Ne bir tesiri var ve ne de bir fiili var.Ve keza, eşya arasında vukua gelen fiillerden anlaşılıyor ki, hangi bir şey lâtif, nurani ise, sebep ve fâil olmaya kesb-i liyakat eder. Kesafeti nisbetinde de infial ve müsebbebiyet mertebesine yakışıyor. Bundan anlaşılıyor ki, esbab-ı zâhiriyenin Hâlikıyla, müsebbebatın mucidi, ancak ve ancak Nur-ül-Envar, Sâni-i Ezelî'dir. M.N.)"

TE'SİRAT : Ottoman Turkish

(Te'sir. C.) Te'sirler

TE'SİS : Ottoman Turkish

Kurma, temelleştirme, esaslar koyma. * Esas koymakla sâbit, sağlam ve kararlı kılmak

TE'SİSAT : Ottoman Turkish

(Te'sis. C.) Te'sisler, kuruluşlar. Kurulup temelleştirilen şeyler

TE'SİYE : Ottoman Turkish

Teselli verme, avutma