Turkish Risale
MEŞCUN : Turkish Risale
Yarılmış
MEŞDEN : Turkish Risale
(C: Meşâdin) Buzağısı büyük olup anasından müstağni olan dişi geyik
MEŞDUD : Turkish Risale
(Meşdude) Kuvvetlice bağlanmış olan. Sıkıca bağlı. Sıkı
MEŞDUH : Turkish Risale
Şaşkın, şaşırmış. Ürküp korkmuş
MEŞE : Turkish Risale
Bir cins ağaç. Odunu sert, sağlam ve parlak olur
MEŞEGÂH : Turkish Risale
f. Meşelik. Meşe ağaçlarının bulunduğu yer
MEŞERE : Turkish Risale
Dış kısım
MEŞERRE : Turkish Risale
Eyerin içine konulan yastık
MEŞFER : Turkish Risale
(C: Meşâfir) Sarkık hayvan dudağı
MEŞFU' : Turkish Risale
Müşterek sınırlı gayrimenkul
MEŞGALE : Turkish Risale
İş. Meşguliyyet. Boş durmayış
MEŞGEL : Turkish Risale
f. Yol kesen, haydut, şaki, eşkiyâ
MEŞGUF(E) : Turkish Risale
(Şagaf. dan) Âşık, tutkun. Sevgi ve aşk yüzünden deli olmuş
MEŞGUL : Turkish Risale
(Şugl. den) Bir işle uğraşan. * Dalgın. * Doldurulmuş, tutulmuş, işgal olunmuş
MEŞGULİYET : Turkish Risale
Meşgul olma, bir iş yapma. * Uğraşılan ve meşgul olunan şey
MEŞHED : Turkish Risale
Bir kimsenin şehid düştüğü yer. Şehidlerin mezarlığı olan yer. * İnsanların cemaat olarak hazır olacakları yer. * Şehâdet yeri. Hz. Hüseyinin (R.A.) Kerbelâdaki şehid düştüğü yer. * İranda bir şehir adı
MEŞHER : Turkish Risale
Teşhir yeri. Gösterme yeri. Sergi
MEŞHER-İ A'ZAM : Turkish Risale
Büyük teşhir yeri. Ahiret meydanı. Haşir meydanı
MEŞHERGÂH : Turkish Risale
f. San'at-ı İlâhiyyenin gösterildiği yer, yeryüzü. * Teşhir yeri. Sergi
MEŞHUD : Turkish Risale
Görünen. Şehadet edilen. * Resul-u Ekrem'in (A.S.M.) dünyaya teşrifinden ve risaletinden önce meleklerce ve enbiya hazerâtının dilinde nübüvvet ve risaletlerine şehâdet edilmiş olduğundan kendilerine verilen bir isim. * Suç üstü yakalanan. * Göz ile görülmüş. * Cuma günü. * Kıyâmet günü
MEŞHUDÂT : Turkish Risale
Görünenler. Seyredilenler. Hislerimizle ve gözlerimizle görüp bildiğimiz ve bazı evliyanın keşfen gördükleri.("Fütuhât-ı Mekkiye" sâhibi Muhyiddin-i Arab (K.S.) ve "İnsan-ı Kâmil" denilen meşhur bir kitabın sâhibi Seyyid Abdülkerim (K.S.) gibi evliyâ-i meşhure, küre-i arzın tabakat-ı seb'asından ve Kaf Dağı arkasındaki Arz-ı Beyzâdan ve Fütuhatta Meşmeşiye dedikleri acâibden bahsediyorlar. "Gördük" diyorlar. Acaba bunların dedikleri doğru mudur? Doğru ise; halbuki, bu yerlerin yerde yerleri yoktur. Hem coğrafya ve fen onların bu dediklerini kabul edemiyor. Eğer doğru olmazsa, bunlar nasıl veli olabilirler? Böyle hilâf-ı vâki ve hilâf-ı hak söyleyen nasıl ehl-i hakikat olabilir?Elcevap: Onlar ehl-i hak ve hakikattırlar; hem ehl-i velâyet ve şuhuddurlar. Gördüklerini doğru görmüşler, fakat ihâtasız olan hâlet-i şuhudda ve rü'ya gibi rü'yetlerini tâbirde verdikleri hükümlerinde hakları olmadığı için, kısmen yanlıştır. Rüyadaki adam kendi rü'yasını tâbir edemediği gibi, o kısım ehl-i keşf ve şuhud dahi rü'yetlerini o halde iken kendileri tâbir edemezler. Onları tâbir edecek, "Asfiyâ" denilen verâset-i nübüvvet muhakkikleridir. Elbette o kısım ehl-i şuhud dahi, Asfiya makamına çıktıkları zaman, Kitab ve Sünnet'in irşadiyle yanlışlarını anlarlar, tashih ederler; hem etmişler.Şu hakikatı izah edecek şu hikâye-i temsiliyeyi dinle. Şöyle ki:Bir zaman ehl-i kalb iki çoban varmış. Kendileri ağaç kâsesine süt sağıp yanlarına bıraktılar. Kaval tâbir ettikleri düdüklerini, o süt kâsesi üzerine uzatmışlardı. Birisi "uykum geldi" deyip yatar. Uykuda bir zaman kalır. Ötekisi yatana dikkat eder, bakar ki; sinek gibi bir şey, yatanın burnundan çıkıp, süt kâsesine bakıyor ve sonra kaval içine girer, öbür ucundan çıkar gider, bir geven altındaki deliğe girip kaybolur. Bir zaman sonra yine o şey döner, yine kavaldan geçer, yatanın burnuna girer; o da uyanır. Der ki: "Ey arkadaş! Acib bir rü'ya gördüm." O da der: "Allah hayır etsin, nedir?" Der ki: "Sütten bir deniz gördüm. Üstünde acib bir köprü uzanmış. O köprünün üstü kapalı, pencereli idi. Ben o köprüden geçtim. Bir meşelik gördüm ki, başları hep sivri. Onun altında bir mağara gördüm, içine girdim, altun dolu bir hazine gördüm. Acaba tâbiri nedir?"Uyanık arkadaşı dedi: "Gördüğün süt denizi, şu ağaç çanaktır. O köprü de, şu kavalımızdır. O başı sivri meşelik de şu gevendir. O mağara da, şu küçük deliktir. İşte kazmayı getir, sana hazineyi de göstereceğim." Kazmayı getirir. O gevenin altını kazdılar. İkisini de dünyada mes'ud edecek altunları buldular.İşte, yatan adamın gördüğü doğrudur, doğru görmüş, fakat rü'yâda iken ihâtasız olduğu için tâbirde hakkı olmadığından, âlem-i maddi ile âlem-i mâneviyi birbirinden farketmediğinden, hükmü kısmen yanlıştır ki, "Ben hakiki maddi bir deniz gördüm." der. Fakat uyanık adam, âlem-i misâl ile âlem-i maddiyi farkettiği için tâbirde hakkı vardır ki, dedi: "Gördüğün doğrudur, fakat hakiki deniz değil; belki şu süt kâsemiz senin hayâline deniz gibi olmuş; kaval da köprü gibi olmuş ve hâkezâ..." Demek oluyor ki: Alem-i maddi ile âlem-i ruhâniyi birbirinden farketmek lâzım gelir. Birbirine mezcedilse, hükümleri yanlış görünür. Meselâ: Senin dar bir odan var; fakat dört duvarını kapayacak dört büyük âyine konulmuş. Sen içine girdiğin vakit, o dar odayı bir meydan kadar geniş görürsün. Eğer desen: "Odamı geniş bir meydan kadar görüyorum." doğru dersin. Eğer "Odam bir meydan kadar geniştir." diye hükmetsen, yanlış edersin. Çünki, âlem-i misâli, âlem-i hakikiye karıştırırsın.İşte Küre-i Arz'ın tabakat-ı seb'asına dâir, bâzı ehl-i keşfin, Kitab ve Sünnet'in mizaniyle tartmadan beyan ettiği tasvirat, yalnız coğrafya nokta-i nazarındaki maddi vaziyetten ibâret değildir. Meselâ, demişler: "Bir tabaka-i Arz, cin ve ifritlerindir. Binler sene genişliği var." Halbuki bir-iki senede devredilen küremizde, o acib tabakalar yerleşeme
MEŞHUDİYYET : Turkish Risale
Gözle görüş. şâhid oluş. şâhidlik
MEŞHUM : Turkish Risale
Cesaretli. Sözü geçer kimse. Zeyrek. Zeki. Akıllı. * Korkmuş. Korkutulmuş. * Çok güzel hareketli at
MEŞHUN : Turkish Risale
Doldurulmuş. Dolu. Dopdolu
MEŞHUN-U MESÂRR : Turkish Risale
Sevinçler ve zevklerle dolu
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani