Multilingual Turkish Dictionary

Turkish Risale

Turkish Risale
ŞİRA' : Turkish Risale

Yelken. Gemi yelkeni

ŞİRAD (ŞÜRUD) : Turkish Risale

Dağılmak. * Kaçmak

ŞİRAK : Turkish Risale

(C.: Şürük) Nalbant kayışı

ŞİRAN : Turkish Risale

f. (Şir. C.) Aslanlar

ŞİRANE : Turkish Risale

f. Aslanca, gazanferâne

ŞİRAR : Turkish Risale

Ateş kıvılcımları. * Şerirler. Şerli kimseler

ŞİRAT : Turkish Risale

Neşter

ŞİRAZ : Turkish Risale

Süzülmüş yoğurt

ŞİRAZE : Turkish Risale

f. Kitap ciltlerinin iki ucuna konulan ve yaprakları muntazam tutan, ibrişimden örülmüş ince şerit. * Pehlivan kispetinin paçası. * Mc: Düzen, nizam, esas

ŞİRAZE-BEND : Turkish Risale

f. Şiraze bağlayan. * Düzenleyen, tanzim eden, düzen veren

ŞİRB : Turkish Risale

(Şürb) İçme veya içirme nöbeti. İçmek

ŞİRCENG : Turkish Risale

f. Arslan gibi savaşan

ŞİRDAH : Turkish Risale

Büyük ayaklı

ŞİRDİL : Turkish Risale

(C.: Şirdilân) f. Aslan yürekli. Cesaretli. Cesur

ŞİRE : Turkish Risale

f. Süt. * Şıra

ŞİREC : Turkish Risale

Şırılgan yağı. * Üzüm suyu. Şira

ŞİRHAR : Turkish Risale

f. Tar: Acemiliğe alınmayan veya sayısı beşten az olan esirlerden bir kısmı. Pencik kanuni hükümlerine göre esirler: Şirhâr, beççe, gulamçe, gulâm, sakallı ve pir olmak üzere sınıflara ayrılır ve bu tertibe göre vergiye tâbi tutulurdu. Üç yaşına kadar olan çocuklara, süt emen mânâsına gelen şirhâr; üç yaşından sekiz yaşına kadar olanlara, yavru demek olan beççe; sekizle oniki yaşındakilere gülâmçe; büluğa erenlere gulâm; epeyce traşı gelenlere sakallı; yaşlılara da pir denilirdi. (O.T.D.S.)

ŞİRK : Turkish Risale

En büyük günah olan Allah'a (C.C.) ortak kabul etmek. Allah'tan (C.C.) ümidini keserek başkasından meded beklemek. (Şirkin mânası mutlak küfürdür.) (Politeizm)(Evet, küfür mevcudatın kıymetini ıskat ve mânasızlıkla ittiham ettiğinden bütün kâinata karşı bir tahkir ve mevcudât âyinelerinde cilve-i Esmâyı inkâr olduğundan; bütün Esmâ-i İlâhiyeye karşı bir tezyif ve mevcudâtın Vahdâniyete olan şehâdetlerini reddettiğinden, bütün mahlukata karşı bir tekzib olduğundan istidad-ı insanîyi öyle ifsad eder ki: Salâh ve hayrı kabule liyâkatı kalmaz. Hem bir zulm-ü azimdir ki; umum mahlukatın ve bütün Esmâ-i İlâhiyenin hukukuna bir tecavüzdür. İşte şu hukukun muhafazası ve nefs-i kâfir hayra kabiliyetsizliği küfrün adem-i afvını iktiza eder. $ şu mânâyı ifade eder. S.)(Mâdem bir hâkimiyet-i mutlaka hakikatı vardır, elbette şirkin hakikatı olamaz. Çünki, $ âyetinin hakikat-ı katıasiyle; müteaddid eller müstebidâne bir işe karışsalar, karıştırırlar. Bir memlekette iki padişah, hattâ, bir nâhiyede iki müdür bulunsa; intizam bozulur ve idare herc ü merc olur. Halbuki, sinek kanadından tâ semâvat kandillerine kadar ve hüceyrât-ı bedeniyeden tâ seyyârâtın burçlarına kadar öyle bir intizam var ki: Zerre kadar şirkin müdâhalesi olamaz. Ş.)

ŞİRK-ÂLUD : Turkish Risale

f. Şirk karışık, sapıtmış. Şirk bulaşmış. Cenâb-ı Hak'tan gaflet edip başkasından meded bekler surette

ŞİRK-İ HAFÎ : Turkish Risale

İhlâssızlık, riyakârlık. Allah rızası için değil de başkalarının rızâsı için ibâdet etmek

ŞİRKET : Turkish Risale

Ortaklık, iş ortaklığı. * Huk: İki veya daha fazla şahsın emek ve malları ile müştereken, iktisadî bir gayeye erişmek için bir akidle birleşmeleri. (Bak: Cem'iyyet)

ŞİRKET-İ A'MÂL : Turkish Risale

Çalışmayı sermaye olarak kabul eden şirket

ŞİRMERD : Turkish Risale

f. Arslan yürekli, cesur

ŞİRPENÇE : Turkish Risale

(Şir-pençe) f. (Aslan pençesi) Vücutta ve daha ziyade sırtta çıkan çok tehlikeli bir çıban

ŞİRRET : Turkish Risale

Terbiyesizlik, hayasızlık, edebsizlik. * Geçimsiz, huysuz ve kavgacı