English To Turkish
SUPPOSITION : English Turkish Redhouse
sup.po.si.tions^pızîş'ın isim zan, tahmin, varsayım, faraziye
SUPPRESS : English Turkish Redhouse
sup.presssıpres' fiil
bastırmak, durdurmak; yok etmek.
gizli tutmak.
(bir haberin veya yayının) çıkmasını yasaklamak
SUPPRESSION : English Turkish Redhouse
sup.pres.sionsıpreş'ın isim
bastırma, durdurma; yok etme.
gizli tutma.
(bir haberin veya yayının) çıkmasını yasaklama
SUPPURATE : English Turkish Redhouse
sup.pu.rates^p'yıreyt fiil
(yaradan) irin/cerahat akmak.
(yara) irin/cerahat toplamak, irinlenmek
SUPREMACY : English Turkish Redhouse
su.prem.a.cysıprem'ısi isim üstünlük; egemenlik
SUPREME : English Turkish Redhouse
su.premesıprim', sûprim' sıfat
en büyük, üstün; üstün derecedeki.
en yüksek rütbeli.
en önemli
SUPREME BEING : English Turkish Redhouse
Allah
SUPREME COURT : English Turkish Redhouse
yargıtay, en yüksek mahkeme
SURA : English Turkish Redhouse
su.rasûr'ı isim (Kuran'da) sure
SURAH : English Turkish Redhouse
su.rahsûr'ı isim (Kuran'da) sure
SURCHARGE : English Turkish Redhouse
sur.chargesırçarc' fiil
(birinden) ek bir ücret istemek.
fazlasıyla yüklemek.
(pula) sürşarq yapmak. isim
ek ücret.
fazla yük.
(pula yapılan) sürşarq
SURE : English Turkish Redhouse
sureşûr sıfat
emin: She's sure of this. Bundan emin.
kesin, muhakkak: It's sure to happen. Onun olacağı kesin. zarf, konuşma dili
Tabii!/Hayhay!: Sure! Tabii!
bayağı, epey: They sure are hardworking! Onlar bayağı çalışkan!
SURE ENOUGH : English Turkish Redhouse
gerçekten: There he was, sure enough. Gerçekten oradaydı
SURE THING! : English Turkish Redhouse
konuşma diliTabii!/Hayhay!
SUREFIRE : English Turkish Redhouse
sure.fireşûr'fayr sıfat, konuşma dili kesin
SUREFOOTED : English Turkish Redhouse
sure.foot.edşûr'fûtîd sıfat ayağı hiç kaymaz, sürçmez
SURELY : English Turkish Redhouse
sure.lyşûr'li zarf muhakkak
SURETY : English Turkish Redhouse
sure.tyşûr'ti, şûr'ıti isim
kefil.
(para olarak) kefalet
SURF : English Turkish Redhouse
surfsırf isim
kıyıya çarpıp çatlayan dalgalar.
kıyıya çarpıp çatlayan dalgalarda oluşan beyaz köpükler. fiil, spor sörf yapmak
SURFACE : English Turkish Redhouse
sur.facesır'fîs isim
yüzey, satıh.
(suya, sıvıya ait) yüz.
dış yüz, dış görünüş. fiil
(balık, denizaltı) suyun yüzüne çıkmak.
(yolu) (bir maddeyle) kaplamak.
konuşma dili görünmek, gözükmek, ortaya çıkmak
SURFBOARD : English Turkish Redhouse
surf.boardsırf'bôrd isim sörf tahtası
SURFEIT : English Turkish Redhouse
sur.feitsır'fît isim
fazlalık.
fazlasıyla (yemek) yeme veya içme. fiil fazlasıyla yedirmek, içirmek veya doldurmak
SURFER : English Turkish Redhouse
surf.ersır'fır isim sörfçü
SURFING : English Turkish Redhouse
surf.ingsırf'îng isim, spor sörf
SURGE : English Turkish Redhouse
surgesırc fiil
(deniz) kabarmak, kaynamak.
against (dalga) yükselip
e çarpmak.
up (dalga) şiddetle yükselmek.
(elektrik cereyanı, fiyatlar, satışlar v.b.) aniden yükselmek.
hürya etmek, akın akın gitmek.
dalgalar halinde yayılmak.
up birdenbire (birinin) içini (bir his) kaplamak/doldurmak. isim
(bir his) aniden ve şiddetle belirme.
dalgalar halinde yayılma.
(elektrik cereyanı, fiyatlar, satışlar v.b.) aniden yükselme.
(insanlar, hayvanlar için) akın, akın halinde gitme
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani