English To Turkish
UNDERTONE : English Turkish Redhouse
un.der.tone^n'dırton isim
alçak ses tonu, fısıltı.
bir söz, yazı veya eylemde sezilen duygu: There was an undertone of sadness in her remarks. Söylediklerinde hüzün vardı
UNDERTOW : English Turkish Redhouse
un.der.tow^n'dırto isim deniz yüzündeki akıntıya ters giden dip akıntısı
UNDERVALUE : English Turkish Redhouse
un.der.val.ue^ndırväl'yu fiil
gerçek değerinden az değer vermek.
küçümsemek
UNDERWATER : English Turkish Redhouse
un.der.wa.ter^n'dırwô'tır sıfat su altında olan veya kullanılan, sualtı
UNDERWEAR : English Turkish Redhouse
un.der.wear^n'dırwer isim iç çamaşırı
UNDERWEIGHT : English Turkish Redhouse
un.der.weight^n'dırweyt sıfat zayıf
UNDERWORLD : English Turkish Redhouse
un.der.world^n'dırwırld isim
ölüler diyarı.
yeraltı dünyası
UNDERWRITE : English Turkish Redhouse
un.der.write^n'dır.rayt fiil (underwrote, underwritten)
sigorta etmek.
bir girişimin masrafını ödemeyi üstlenmek
UNDESERVED : English Turkish Redhouse
un.de.served^ndîzırvd' sıfat hak edilmemiş
UNDESIRABLE : English Turkish Redhouse
un.de.sir.a.ble^ndîzayr'ıbıl sıfat
istenilmeyen.
sakıncalı. isim istenilmeyen kişi
UNDETECTED : English Turkish Redhouse
un.de.tect.ed^ndîtek'tîd sıfat farkedilmemiş
UNDETERRED : English Turkish Redhouse
un.de.terred^ndîtırd' sıfat yılmayan, azimli
UNDEVELOPED : English Turkish Redhouse
un.de.vel.oped^ndîvel'ıpt sıfat
gelişmemiş.
işlenmemiş (toprak).
fotoğrafçılık banyo edilmemiş
UNDEVIATING : English Turkish Redhouse
un.de.vi.at.ing^ndi'viyeytîng sıfat yolundan sapmayan
UNDISCIPLINED : English Turkish Redhouse
un.dis.ci.plined^ndîs'ıplînd sıfat
disiplinsiz.
ele avuca sığmaz, zaptedilmez
UNDISCLOSED : English Turkish Redhouse
un.dis.closed^ndîsklozd' sıfat açığa vurulmamış, gizli
UNDISGUISED : English Turkish Redhouse
un.dis.guised^ndîsgayzd' sıfat gizlenmemiş, açık
UNDISPUTED : English Turkish Redhouse
un.dis.put.ed^ndîspyut'îd sıfat karşı gelinmez, tartışılmaz
UNDO : English Turkish Redhouse
un.do^ndu' fiil (undid, undone)
çözmek, açmak: undo a knot düğümü çözmek.
bozmak, iptal etmek: The opposition party plans to undo the reforms made by the party in power. Muhalefet partisi iktidar partisinin yaptığı reformları iptal etmeyi planlıyor.
mahvetmek, felakete sürüklemek: It was his own stubbornness which undid him. Onu mahveden kendi inatçılığıydı
UNDO THE HARM THAT HAS BEEN DONE : English Turkish Redhouse
yapılan zararı telafi etmek
UNDOING : English Turkish Redhouse
un.do.ing^ndu'wîng isim mahvolma nedeni: Drink was his undoing. Mahvolmasının nedeni içkiydi
UNDONE : English Turkish Redhouse
un.done^nd^n' fiil bakınız undo sıfat
yapılmamış.
açılmış, çözülmüş
UNDOUBTED : English Turkish Redhouse
un.doubt.ed^ndau'tîd sıfat kesin, şüphesiz
UNDOUBTEDLY : English Turkish Redhouse
un.doubt.ed.lyzarf hiç kuşkusuz, hiç şüphesiz, kesinlikle; hiç kuşku yok
UNDREAMED-OF : English Turkish Redhouse
un.dreamed-of^ndrimd'^v sıfat akla hayale gelmez
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani