English To Turkish
BALE : English Turkish
v. balyalamak, balya yapmak; suyunu boşaltmak (kayık)
BALE GOODS : English Turkish
n. balyalanmış mallar
BALE OUT : English Turkish
paraşütle atlamak
BALE OUT WATER : English Turkish
v. suyunu boşaltmak (kayık)
BALE THROWER : English Turkish
alya makinesi, sap veya diğer türlü materyalleri küçük balyalar haline getirerek bu balyaları bir kamyonete veya depolama alanına yerleştiren tarımsal makine
BALEARIC : English Turkish
adj. Balearik Adaları alanının veya bunlarla ilgili
BALEARIC ISLANDS : English Turkish
Balearik Adaları, İspanya'nın doğu kıyısında bulunan küçük bir Akdeniz adaları grubu
BALEEN : English Turkish
n. balina kemiği
BALEFIRE : English Turkish
n. işaret ateşi, şenlik ateşi
BALEFUL : English Turkish
adj. zararlı; kötü niyetli (bakış), uğursuz
BALEFULLY : English Turkish
adv. kötü niyetlice, zarar verici bir şekilde, uğursuzca
BALEFULNESS : English Turkish
n. kötü niyetlilik, zarar verici olma durumu, uğursuz olma durumu
BALER : English Turkish
n. balya makinesi
BALFOUR : English Turkish
n. bir soyadı; Lord Arthur James Balfour (
1930), Balfour'un İlk Kontu, Britanyalı devlet adamı ve yazar, Britanya'nın
1905 yılları arasındaki Başbakanı
BALFOUR DECLARATION : English Turkish
Balfor Deklarasyonu, Britanya hükümetinin Filistin ve Musevi anayurtlarının kurulmasını desteklediği Kasım 1917 tarihli deklarasyonu
BALI : English Turkish
n. Endonezya'da bir ada
BALIBUNTAL : English Turkish
n. genellikle şapka yapmak için kullanılan hasır (Filipinler'de); hasır şapka
BALINESE : English Turkish
n. Balili, Bali (Endonezya'da bir ada) yerlisi veya burada yaşayan
BALINESE : English Turkish
adj. Bali'nin (Endonezya'da bir ada) veya Bali ile ilgili, Bali'ye dair, Bali'ye özgü
BALISONG : English Turkish
n. kelebek bıçak, Batanga bıçağı, keskin bir ağzı ve iki tane hareketli yarım tutacı bulunan katlanabilir bir Filipinler cep bıçağı
BALK : English Turkish
n. kiriş; engel; sürülmemiş kısım; ket, hata, başarısızlık,
BALK : English Turkish
v. inatla yürümemek, inat etmek, ayak diremek, duraksamak, engellemek, engel olmak, kaçınmak
BALK AT : English Turkish
inat etmek, ayak diremek, yapmamakta diretmek, tereddüd etmek, ürkmek
BALKAN : English Turkish
adj. Balkan
BALKAN PENINSULA : English Turkish
n. Balkan yarımadası, güneydoğu Avrupa'da Balkan Dağları'nı da içine alan yarımada
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani