English
FIELD FORCE : English Turkish
ana merkez veya ofisten uzakta çalışan satış birliği
FIELD GLASS : English Turkish
dürbün
FIELD GLASSES : English Turkish
çifte dürbün, dürbün
FIELD GOAL : English Turkish
oyun ilerleme anında iken yapılan skor (duran toptan değil)
FIELD GUN : English Turkish
sahra topu
FIELD HOSPITAL : English Turkish
sahra hastanesi
FIELD INTENSITY : English Turkish
verilen bir noktada sahanın gücü (bir noktada bir birim veya kütle üzerinde meydana getirilen güç tarafından ölçülen)
FIELD INTERN : English Turkish
saha stajyeri, operasyonun ana üssünden uzakta eğitim gören kimse
FIELD MANUAL : English Turkish
çalışma alanı talimatlarını içeren kitapçık
FIELD MARSHAL : English Turkish
mareşal, bazı ordularda en yüksek rütbeli asker
FIELD MEN : English Turkish
mevkiinde iş yapan kimse, ofiste değil eliyle sahada iş yapan kimse
FIELD MOUSE : English Turkish
tarla faresi
FORESHADOWER : English Turkish
n. gaipten haber veren kimse, kehanette bulunan kimse, geleceği söyleyen kimse, önceden belirten veya işaret eden kimse
FORESHEET : English Turkish
n. ön yelkeni kontrol eden halat (deniz teknesinde)
FORESHORE : English Turkish
n. suların çekildiği kıyı
FORESHORTEN : English Turkish
v. yanında küçük göstermek, yanındakini küçük göstermek
FORESHORTENED : English Turkish
adj. perspektif içerisinde çizilmiş, derinlik görüntüsü olan; kısaltılmış, azaltılmış, kısaltılmış
FORESHORTENING : English Turkish
n. derinlik hissi veren çizim metodu; kısaltma, minimizasyon
FORESHOTS : English Turkish
n. bir imbikten/damıtıcıdan gelen ilk sıvı
FORESHOW : English Turkish
v. önceden göstermek; ilahi ilham vasıtasıyla önceden haber vermek; önceden haber vermek, tahminde bulunmak, belirtisi olmak, kehanette bulunmak
FORESHOWING : English Turkish
n. gaipten haber verme, kehanette bulunma, önceden gösterme, belirtisi olma, tahminler yapma
FORESIGHT : English Turkish
n. arpacık, öngörü, önsezi, sağgörü, basiret, sağduyu, önlem, tedbir, arpacık (silah)
FORESIGHTED : English Turkish
adj. sezgileri güçlü, geleceği gören; ihtiyatlı, tedbirli
FORESIGHTEDLY : English Turkish
adv. sezgisel olarak, kahincesine, peygamber gibi; ihtiyatlı bir şekilde, tedbirli bir şekilde
FORESIGHTEDNESS : English Turkish
n. geleceği önceden haber verebilirlik; gelecek için dikkatli planlama, öngörü, ihtiyat
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani