English
FRESH OF THE DAY : English Turkish
n. sabah serinliği
FRESH PAINT : English Turkish
ıslak boya
FRESH RATIONS : English Turkish
taze yiyecekler, yeni gıda erzakları
FRESH START : English Turkish
n. taze bir başlangıç, temiz bir sayfa, yeni başlangıç, önyargısız yeniden başlama şansı
FRESH WATER : English Turkish
tatlısu
FRESH WIND : English Turkish
taze rüzgar, sert rüzgar, oldukça kuvvetli rüzgar
FRESH WOUND : English Turkish
taze yara, yeni yara, henüz iyileşmeye başlamamış olan yara
FRESHEN : English Turkish
v. tazelemek, tazeleştirmek, canlandırmak, canlanmak, tazeleşmek, serinlemek, ferahlamak, zindeleşmek, sertleşmek (rüzgâr), doğurmak (inek)
FRESHEN UP : English Turkish
tazelemek, kendine çeki düzen vermek, serinletmek, tazeleşmek, serinlemek, ferahlamak, zindeleşmek, sertleşmek (rüzgâr), yıkanıp kıyafet değiştirmek, makyajını tazelemek
FRESHENER : English Turkish
n. tazeleyen şey, tazeleyen kişi veya bir şey
FRESHENING : English Turkish
n. tazeleştirme, canlandırma, neşelendirme; taze olma
FRESHENING UP : English Turkish
tazelemek, kendini tımar etmek, kendini temizlemek
FRESHER : English Turkish
n. birinci sınıf öğrencisi (kolej)
FRESHET : English Turkish
n. denize dökülen akarsu, akarsuyun taşması
FRESHLY : English Turkish
adv. henüz, yeni, taze, taze taze
FRESHLY CUT : English Turkish
taze kesilmiş, yeni kesilmiş, şimdi kesilmiş
FRESHLY SQUEEZED JUICE : English Turkish
n. taze sıkılmış meyve suyu, meyveden yeni sıkılmış/çekilmiş olan meyve suyu
FRESHMAN : English Turkish
n. birinci sınıf öğrencisi (kolej)
FRESHMAN 15 : English Turkish
n. freshman 15, öğrencilerin üniversitenin ilk yıllarında aldıkları kilolar (15 pound)
FRESHNESS : English Turkish
n. tazelik, serinlik
FRESHWATER : English Turkish
adj. tatlısuda yaşayan, tatlısu, taşra, denize alışkın olmayan
FRESHWOMAN : English Turkish
n. freshwoman, üniversitede birinci sınıfta olan kız öğrenci; yeni gelen kadın, işe yeni başlayan kadın
FRESNO : English Turkish
n. Fresno, Kaliforniya'da bir şehir (ABD)
FRET : English Turkish
n. aşınma, yenme, üzüntü, sıkıntı, endişe, perde [müz.], kenar süsü, kafesli süs
FRET : English Turkish
v. aşındırmak, kemirmek, yıpratmak, eskitmek, yiyip bitirmek, üzmek, endişelendirmek, sinirlendirmek, kızmak, üzülmek, kendi kendini yemek, endişelenmek
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani