Multilingual Turkish Dictionary

English

English
LIVE THROUGH : English Turkish

paçayı sıyırmak, kurtularak hayatta kalmak, başından geçmek

LIVE TO RUE IT : English Turkish

v. pişman olmak

LIVE TOGETHER : English Turkish

irlikte yaşamak

LIVE UNDER AN ALIAS : English Turkish

aşka birinin adı altında yaşamak, takma ad ile yaşamak, sahte kimlikle yaşamak

LIVE UNDER THE PROTECTION OF : English Turkish

-in koruması altında yaşamak,
in himayesi altında,
in desteği ile yaşamak

LIVE UNMOLESTED : English Turkish

v. rahatsız edilmeden yaşamak

LIVE UP TO : English Turkish

ulaşmak

LIVE UP TO ONE'S PRINCIPLES : English Turkish

ilkelerine bağlı olarak yaşamak, kendi inançlarına uygun olan yaşam tarzı sürmek

LIVE WEIGHT : English Turkish

n. canlı ağırlık, canlı hayvan ağırlığı

LIVE WELL : English Turkish

iyi yaşamak, rahat yaşamak

LIVE WIRE : English Turkish

enerjik tip, girişken kimse, elektrik yüklü tel, elektrikli tel

LIVE WITH : English Turkish

ile yaşamak, ile birlikte yaşamak, ile ikamet etmek

LIVE WITHIN INCOME : English Turkish

gelirinin yettiği kadar harcamak, sadece kazandığı kadar veya daha az para harcamak

LIVE WITHIN ONE'S INCOME : English Turkish

ayağını yorganına göre uzatmak

LIVE WITHIN ONE'S MEANS : English Turkish

gelirinin yettiği kadar harcamak, sadece kazandığı kadar veya daha az para harcamak

LIVEABILITY : English Turkish

n. yaşanabilirlik, yerleşmek için uygun olma niteliği, yaşmak için uygun olma niteliği

LIVEABLE : English Turkish

adj. yaşanılabilir, yaşanır, ikamet etmek için uygun; yaşamaya değer, katlanılır; birlikte yaşanılması mümkün, arkadaş canlısı

LIVEBORN INFANT : English Turkish

(Tıp) canlı doğan bebek, doğumdan sonra yaşam belirtileri gösteren bebek

LIVED : English Turkish

suff. yaşamış, yaşayan

LIVED BEYOND HIS MEANS : English Turkish

gelirinden daha fazla para harcamak, kazandığından çok para harcamak

LIVED FROM DAY TO DAY : English Turkish

günü gününe yaşadı, yarını düşünmeden bu günü yaşadı

LIVED FROM HAND TO MOUTH : English Turkish

zar zor yaşadı, kıtı kıtına yaşadı, çok mütevazi bir şekilde yaşadı, parası hiçbir şeye yetmiyordu

LIVED FRUGALLY : English Turkish

tutumlu bir şekilde yaşadı, mali açıdan ölçülü bir yaşam sürdü, rahatça para harcayarak yaşamadı

LIVED HAPPILY : English Turkish

mutlu bir şekilde yaşadı, neşeli bir şekilde yaşadı, mutluluk içinde yaşadı

LIVED HIS LIFE : English Turkish

kendi inançları doğrultusunda yaşadı, kendi kişisel inançları ve dünya görüşlerine göre yaşadı