English
TO BE BENT ON DOING SOMETHING : English Turkish
ir şeyi yapmaya meyilli olmak, birşey yapmaya karar vermek
TO BE BESIDE ONESELF : English Turkish
iyi ruh halini kaybetmek, sabrını yitirmek, tahammülünü yitirmek
TO BE BETTER OFF : English Turkish
daha iyi olmak, daha iyi maddi durumda olmak, gelişmiş düzelmiş bir finansal durum içerisinde olmak
TO BE BLIND TO ONE'S OWN DEFECTS : English Turkish
kendi kusurlarına karşı kör olmak, kendi kusurlarını görmemek, kendi zayıflıklarını görmemek, kendi kusurlarının farkında olmamak
TO BE COLD : English Turkish
üşümek, soğuk olmak, soğuğu hissetmek, duygusuz hissetmek, soğuk hissetmek
TO BE CONTINUED : English Turkish
sürecek, devam edecek
TO BE FORWARDED : English Turkish
yeni adrese gönderilecek
TO BE NO MORE : English Turkish
daha fazla var olmamak, ölmek, göçüp gitmek
TO BE ON THE SAFE SIDE : English Turkish
güvenli tarafta olmak, emin sağlam tarafta olmak, emin olmak
TO BE OR NOT TO BE : English Turkish
olmak yada olmamak, yaşamak veya ölmek (Shakespeare'in Hamlet'in intahar etmeyi düşündüğü zamanki "Hamlet" oyunundan)
TO BE OUT OF : English Turkish
-'ın dışında olmak,
den hariç olmak, *den dışarda olmak;
suz olmak, olmamak, yoksun olmak
TO BE PRESENT : English Turkish
hazır olmak, hazır bulunuyor olmak
TO BE PSYCHIC : English Turkish
uhsal olmak, psişik olmak, altıncı hisse sahip olmak, doğaüstü ruhsal güce sahip olmak
TO BE QUITE HONEST ABOUT IT : English Turkish
o konuda son derece dürüst olmak, tüm kalbiyle, senin ve benim aramda, dürüstçe, eğer bir an için açıkça konuşacaksak
TO BE SURE : English Turkish
emin olmak, kesin olmak, olumlu olmak, pozitif olmak; şüphesiz, şüphe duymuyor olmak
TO BE TREATED AS : English Turkish
öyle bir tarzda olmak, öyle bir tarza ait olmak, gibi davranılmak
TO BEAT THE BAND : English Turkish
adv. bardaktan boşanırcasına, şakır şakır
TO BEAT THE LIVING DAYLIGHTS OUT OF HIM : English Turkish
hayat ışığı ondan çıkana kadar vurmak, kemiklerini kırmak, şuursuzca ona vurmak, ona vurmak, ona çarpmak
TO BEG TO DIFFER : English Turkish
ir konuyu tartışmak için kendini koyvermek
TO BEGIN WITH : English Turkish
- ile başlamak, herşeyden önce,
ile başlayalım, öncelikle, önce ve en önemlisi
TO BEHOOF OF : English Turkish
adv. yararına, avantajına
TO BIDE ONE'S TIME : English Turkish
zamanını beklemek, zamanının gelmesini beklemek, zamanını kollamak, fırsat için beklemek
TO BLAME : English Turkish
adj. kabahatli
TO BLUNDER AWAY AN ADVANTAGE : English Turkish
ir avantajı kaçırmak, bir şansı boşa harcamak, bir fırsatı boşa geçirmek
TO BOOT : English Turkish
üstelik, ayrıca, bir de
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani