Germany To Turkish
SEINESGLEICHEN : German Turkish
esi, misli, emsali, benzeri; nicht ~ haben esi emsali {od. misli menendi) olmamak; kaum ^ haben par-makla gösterilmek; j-n wie ^ behandeln b-ne esiti imis-cesine muamele etm
SEINETHALBEN : German Turkish
;
wegen; (um)
willen onun icin; onun yü-zünden; onun u^runa
SEINIGE : German Turkish
onunki; das ° l. onunki
(Aufgabe) vazifesi; die °n onunkiler, ailesi
SEISING : German Turkish
m naut. meyama kaicetesi; salmastra
SEISMISCH : German Turkish
depremsel, tezelzüli °o.graph m sismograf, zel-zelenüvis, depremyazar 2o.meter n sismometre, deprem-öicer
SEIT : German Turkish
l. (Präp.m.Dat.)
den beri;
den itibaren
s.
dem (2); ^ dem Tod dieses Schriftstellers sind vierzig Jahre vergangen. Bu edibin ölümü üzerinden kirk sene gecmistir. ^ jener Zeit o gün bugün; ~ e-m Monat warte ich darauf. Bir aydir bunu bekliyorum.
dem l. (Adv.) o zamandan beri
(Konj.)
diginden beri; olali. yapali usw
SEITE : German Turkish
l. van, taraf
(Richtung) einet, yön, istikamet
(Buch2 usw.) sayfa
(e-r Gleichung) math. yan, taraf, had
(e-s Dreieckes) geom. kenar, dili
(e-s Würfels usw.) vecih, yüz; Es hat alles seine zwei
n. fig. Her ger-cegin iki yüzü vardir. Beide
n hatten hohe Verluste, mit. tki taraf agir zayiat verdi. die finanzielle ^ der Angelegenheit isin malt cephesi; an j-s ~ b-nin yamnda; ^ an ^ hirbirinin yaninda; yanyana, beraber; sich auf j-s ^ stellen fig. b-den yana cikmak; b-ni tutmak; Ich stehe ganz auf deiner ^. Ben senden yanayim. auf der ^ liegen l. (beim Schlafen) yan yatmak
naut. a. tumba olm.; auf die ~ bringen l. ortadan kaldirmak
(entwenden) calmak, asirmak; Auf der e-n ^ ist er völlig gelähmt. Bir yani hi(; tutmuyor. j-n auf seine ~ bringen b-ni kendine taraf tar etm.; auf die ^ legen (sparen) bir tarafa koymak; die Sakaria- Apotheke, die auf der gleichen ~ liegt wie das Volkskino Halk Sinemasi sirasindan Sakarya Eczanesi; die Arme in die
n gestemmt elleri bögründe; von Qn der Regierung hükümetce; Die Stadt wurde von drei
n her eingeschlossen. §ehir, üc koldan kusatildi. von allen
n dort bir yandan; von der ~ anblicken b-ne yan (göz uciy-le; gözünün kuyrußiyle) bakmak; j-m nicht von der ^ gehen l. (lästig sein) b-ne cullanmak, tebelles olm.; b-n etrafinda dort dönmek
(sich bemühen) b-ne pervane olm; zur ^ treten savulmak; j-m zur ^ stehen b-ne yar-dim etm
SEITENANGRIFF : German Turkish
m mil. yan taarruzu
ansieht / yandan görü-nüs; profilinden resim
ausgang m yan kapi
blick m yandan bakis
eingang m yan kapi
flügel m bir binanm cenahl {od. yan kismi)
gasse/yan sokak
gewehr n kasa-tura, süngü;.^ pflanzt auf l mil. Süngü tak! mit aufgepflanztem ^ süngü takih olarak; ~ an Ort! mil. Süngü biraki {od. yerinel)
hieb m l. yandan indirilen darbe
fig. alayii ima; istihzah anistirma; kinaye, tariz ^lang sayfalarca
lehne/dirsek kolu
leitwerk n (am Flugzeug) yan istikamet dümeni
lichter pl. naut. borda fenerleri
linie/ l. yan cizgi
Fb. tac cizgisi
(bei Eisenbahn) tali hat; iltisak hatti, sube hatti
(genealogisch) civar hisimligi
löge/ Th. yan loca
numerierung/pajinasyon
pfad m patika; keci yolu ~s tarafindan
scheitel m saclan ayiran yan cizgi
schiff n (e-r Kirche) yan sahin
schwimmen n yan yüzme
Sprung m l. yana sicrayi§
fig. hoppa-lik; yoldan {od. bastan) cikma; zina
stechen n bögür sancisi; gegrek batmasi
Steuer n (e-s Flugzeugs) istikamet dümeni
straße/yan sokak
stück n l. yanparca
(Gegenstück) teki. esi, nazire
Sucher m phot. yan vizör
tasche/yan cep
teil n (e-s Staaknetzes) kefaloma
tür/ yan kapi ~verkehrt phot. yanları ters gösterilen
verwandtschaft / civar hisimli^i
wand/ l. yan duvar
(e-r Schießscharte) yanak
biol.,phys. cidar, ceper
weg m l. yan yol
(längerer) dolasikli yol
fig. sapa yol
wind m yandan esen rüzgnr
zahl / l. sayfa adedi
sayfa numarasi; mit
en versehen sayfalara numara koymak
SEITHER : German Turkish
o gün bugün; o vakit bu vakit; o zamandan beri
ig simdiye kadarki
SEITLICH : German Turkish
yan tarafta (od. tarafa); yana, yandan; ^ angeordnet (z.B. Sitze) yanlamasina 2pferd n (Turngerät) kulplu beygir-wärts yana dogru; sich weit ~ beugen yan yatmak
SEIVA : German Turkish
geogr. seiva
SEKANS : German Turkish
m;
te / kati, kesen, sekant
SEKRET : German Turkish
va. gizli, ayrilmis; a. n salgi, ifraz(-at)
SEKRETION : German Turkish
s. Sekret
SEKRETÄR : German Turkish
m l. kätip, sekreter, yazman
(Schreibtisch) yazi masasi
zo. sekreter kusu^yilan akbabasi
ariat n kätiplik, sekreterlik; kalem odasi
ärin / kadin kätip; kätibe
SEKT : German Turkish
m köpüklü sarap; sampanya
SEKTE : German Turkish
mezhep, tarikat. sekt
ierer m mezhep (od. tarikat) taraflisi; Rafizi, sekter
SEKTION : German Turkish
l. (Abteilung) grup, sube, kisim, daire, seksiyon
(Leichenöffnung) otopsi, fetimeyyit, diseksiyon
or m l. math. daire kesmesi; kitäi daire
(Gebiet) saha, alan, sektör
SEKUNDA : German Turkish
lisenin altinci ve yedinci siniflannin genel acn (vgl. Untersekunda, Ober Sekunda)
aner(in /) m Sekunda ögrencisi
ant m l. yardimci
düello sahidi 2är l. tali; ikinci derecede olan; arazi, ilinekli, feri, sekonder
ehem. (Alkohol) sünat. ikincii
är.erscheinung / araz, ilinek
är.literatur/edebi eserler üzerinde yazilar
a.wech-sel m H policenin ikinci nüshasi
e / l. saniye
mus. ikili, sekont
bir eskrim darbcsi; auf die"^ genau sani-yesi saniyesine
en.lang saniyelerce
en.zeiger m saniye müsiri; saniyelik 2ieren l. (beim Duell) düelloda b-ne sahitlik etm.
(beistehen) yardim ctm.
(unterstützen) desteklemek, lehindc olm
SELB : German Turkish
- ayni; zur
en Stunde ayni saatte
er s. selbst,
ig ayni
SELBST : German Turkish
l. bizzat, kendi(-si), nefis
(sogar) bile, hatta
(ohne fremde Hilfe) baskasinin yardimi olmaksizin; ^-wenn olsa dahi; bir de; ich ^ ben bizzat; Er hat ^ schuld. Kabahat kendisinde. Sie ist die Güte ^. tyili^in ta kendi-sidir 0, tarn manasiyle bir iyilik perisidir. tyilik onda tecessüm etmistir. 0, cisimlenmis iyiliktir. Na, und ^ wenn es so wäre, was käme dann schon heraus? Haydi öyle oldu. bundan ne cikar? ^ wenn ich das gesagt haben sollte, was folgt daraus? öyle demis bile olsam (od. Bir de öyle demisim), bundan ne cikar? ~ wenn ich ihn sähe, könnte ich ihn nicht erkennen. Qörsem de tamyamam. Er denkt nur an sich ^. 0, nefsinden baskasini düsünmez. auf der Insel
^ nefsi adada; mit sich ^ reden kendi ken-dine konusmak; von ~ kendiliginden; kendi tesebbüsiyle; tabiatiyle 2 n öz, nefis 2achtung / izzetinefis, özsaygi, onur, haysiyet 2analyse/oto-analiz
SELBSTANKLAGE : German Turkish
kendini itham
SELBSTANLASSER : German Turkish
m techn. otomatik mars
SELBSTANSCHLUß : German Turkish
m selektör; otomatik telefon
SELBSTANZEIGE : German Turkish
f
jur. kendini (polise, mahkemeye) ihbar
(für Buch) müellifin kitap ilänı
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani