Turkish
HAFIKAN : Turkish Risale
(Hâfıkeyn) Mağrib ile maşrık. Şark ile garb. Doğu ile batı
HAFK : Turkish Risale
Naldan çıkan ses
HAFL : Turkish Risale
Kederlenme, hüzünlenme, tasalanma. * Toplantı, toplanma
HAFNE : Turkish Risale
(C.: Hafenât) İki avuç dolusu olan şey
HAFR : Turkish Risale
Ahdinde durmamak. * Kiraya vermek
HAFRİYAT : Turkish Risale
Yeri kazıp derinleştirmeler. Kazılar
HAFS : Turkish Risale
Her nesnenin boşu
HAFSA : Turkish Risale
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) zevcelerinden biri ve Hz. Ömer'in (R.A.) kızı
HAFT : Turkish Risale
Dövmek
HAFTA : Turkish Risale
f. Yedi günden ibaret müddet. Yedi günlük müddet
HAFTAN : Turkish Risale
Eskiden savaşlarda zırh üzerine giyilen bir cins pamuklu elbise. * Kaftan
HAFUD : Turkish Risale
Karnındaki yavrusunu âzası belirmeden düşüren deve
HAFUR : Turkish Risale
Bir ot cinsi
HAFV : Turkish Risale
Men etmek, mâni olmak, engel olmak
HAFY : Turkish Risale
Gizlemek. * Setretmek, örtmek. * İzhar etmek, görünmek. * Parlamak, yıldıramak
HAFZ : Turkish Risale
Aşırı olmama hali. * Refah ve ferahlık. Huzur ve rahat. * Yavaş yavaş mülayim yürüyüş, itidal. Alçak. * Kelimenin son harfini esre, yâni "i" diye okumak. * Sözü boğaz içinden söylemek
HAFÎ : Turkish Risale
Gizli. Açıkta olmayan. Saklı. * Fık: Sigasından dolayı değil, bir ârızadan dolayı mânası kapalı kalan lafız
HAFÎD : Turkish Risale
Evlâd. Oğul. Torun
HAFÎDE : Turkish Risale
Kız torun
HAFÎF : Turkish Risale
Kuş uçarken, at koşarken veya rüzgâr eserken meydana gelen hışırtı, hışlama
HAFÎR : Turkish Risale
Kazılmış yer. Çukur. Mezar
HAFÎZ : Turkish Risale
Esirgeyen. Koruyan. Muhafaza eden. Muhafız
HAFÎZİYYET : Turkish Risale
Muhafaza edicilik, koruyup esirgeyicilik. * Cenâb-ı Hakk'ın, bütün tohum ve çekideklerde olduğu gibi, bir mahlûkun başına gelecek vaziyetleri ve başından geçenleri muhafaza edici sıfatı. Cenab-ı Hakk'ın muhafaza ediciliği.(İsm-i Hafız'in tecelli-i etemmine işaret eden: $âyetidir. Kur'an-ı Hakîm'in bu hakikatına delil istersen: Kitab-ı Mübin'in mistarı üstünde yazılan şu kâinat kitabının sahifelerine baksan, ism-i Hafîz'in cilve-i azamını ve bu âyet-i kerimenin bir hakikat-ı kübrasının naziresini çok cihetlerle görebilirsin. Ezcümle: Ağaç, çiçek ve otların muhtelif tohumlarından bir kabza al. O muhtelif ve birbirine muhalif tohumların cinsleri birbirinden ayrı, nevileri birbirinden başka olan çiçek ve ağaç ve otların sandukçaları hükmünde olan o kabzayı karanlıkta ve karanlık ve basit ve câmid bir toprak içinde defnet, serp. Sonra mizansız ve eşyayı farketmeyen ve nereye yüzünü çevirsen oraya giden basit su ile sula. Sonra senevî haşrin meydanı olan bahar mevsiminde gel, bak! İsrâfil-vâri melek-i ra'd; baharda, nefh-i Sur nev'inden yağmura bağırması, yer altında defnedilen çekirdeklere nefh-i ruhla müjdelemesi zamanına dikkat et ki, o nihayet derece karışık ve karışmış ve birbirine benziyen o tohumcuklar, ism-i Hafîz'in tecellisi altında kemal-i imtisal ile hatasız olarak Fâtır-ı Hakîm'den gelen evamir-i tekviniyeyi imtisal ediyorlar. Ve öyle tevfik-i hareket ediyorlar ki: Onların o hareketlerinde bir şuur, bir basiret, bir kasd, bir irade, bir ilim, bir kemal, bir hikmet parladığı görünüyor. Çünki görüyorsun ki: O birbirine benzeyen tohumcuklar, birbirinden temayüz ediyor, ayrılıyor. Meselâ bu tohumcuk, bir incir ağacı oldu. Fâtır-ı Hakimin nimetlerini başlarımız üstünde neşre başladı. Serpiyor, dallarının elleri ile bizlere uzatıyor. İşte bu, ona sureten benziyen bu iki tohumcuk ise, gün âşıkı namındaki çiçek ile, hercâi menekşe gibi çiçekleri verdi. Bizler için süslendi. Yüzümüze gülüyorlar; kendilerini bizlere sevdiriyorlar. Daha buradaki bir kısım tohumcuklar, bu güzel meyveleri verdi. Ve sünbül ve ağaç oldular. Güzel tad ve koku ve şekilleri ile iştihamızı açıp, kendi nefislerine bizim nefislerimizi davet ediyorlar. Ve kendilerini müşterilerine feda ediyorlar. Tâ nebatî hayat mertebesinden, hayvanî hayat mertebesine terakki etsinler. Ve hâkeza... kıyas et. Öyle bir surette o tohumcuklar inkişaf ettiler ki, o tek kabza, muhtelif ağaçlarla ve mütenevvi çiçeklerle dolu bir bahçe hükmüne geçti. İçinde hiçbir galat, kusur yok. $ sırrını gösterir. Herbir tohum, ismi-i Hafîz'in cilvesiyle ve ihsaniyle ona pederinin ve aslının malından verdiği irsiyeti; iltibassız, noksansız muhafaza edip gösteriyor. İşte bu hadsiz harika muhafazayı yapan Zât-ı Hafîz, kıyamet ve haşirde, hafîziyyetin tecelli-i ekberini göstereceğine kat'i bir işarettir. Evet bu ehemmiyetsiz, zâil, fâni tavırlarda bu derece kusursuz, galatsız hafîziyyet cilvesi bir hüccet-i katıadır ki; ebedi te'siri ve azim ehemmiyeti bulunan emanet-i kübra hamelesi ve arzın halifesi olan insanların ef'al ve âsâr ve akvâlleri ve hasenat ve seyyiatları, kemal-i dikkatle muhafaza edilir ve muhasebesi görülecek. Âyâ bu insan zanneder mi ki, başıboş kalacak. Hâşâ!... Belki insan, ebede meb'ustur ve saadet-i ebediyeye ve şekavet-i daimeye namzeddir. Küçük-büyük, az-çok her amelinden muhasebe görecek. Ya taltif veya tokat yiyecek. İşte hafîziyyetin cilve-i kübrasına ve mezkûr âyetin hakikatına şâhidler had ve hesaba gelmez. Bu mes'eledeki gösterdiğimiz şahid; denizden bir katre, dağdan bir zerredir. L.)
HAFİ : Turkish Risale
Yalın ayak yürüyen veya koşan. * Çok ikram eden insan. İnsanı güler yüzle karşılayan
HAFİF : Turkish Risale
Ağır olmayan. Hafif. Yeğni
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani