Turkish
HALELPEZÎR : Turkish Risale
f. Bozulan, Halel bulan. Eksik. Fesad kabul eden. Bozuk
HALEM : Turkish Risale
Helâk olmak. * Dibâgat yaparken derinin kurtlanması
HALEMAT : Turkish Risale
(Halme. C.) Meme uçları, meme başları
HALEME : Turkish Risale
(C.: Halem-Halemât) Meme başı. * Büyük kene. * Bir ot cinsi
HALEN : Turkish Risale
şu anda, henüz, şimdiki hâlde
HALENBUS : Turkish Risale
Serçe renginde, ondan küçük bir kuş
HALENC : Turkish Risale
(C.: Halânic) Ağaç, şecer
HALESA : Turkish Risale
(Hâlis. C.) Hâlis, sâfi
HALEVAR : Turkish Risale
f. Ay şeklinde olan, hilâl gibi olan
HALEVAT : Turkish Risale
(Halâ. C.) Halvetler, boşluklar. * Yalnız bulunulacak yerler
HALEZON : Turkish Risale
Sümüklü böcek kabuğu. Kabuklu sümüklü böcek
HALF : Turkish Risale
Ardı. Arka. Kendinden sonra gelen. Arka taraf
HALF(E) : Turkish Risale
Yemin etmek. Andiçmek. Kasem etmek
HALF-I İMÂM : Turkish Risale
İmâmın ardı, arkası
HALFE : Turkish Risale
Andiçme, yemin etme
HALFÎ : Turkish Risale
Arka, ard ile alâkalı olan
HALHAL : Turkish Risale
(C.: Halâhil) Ulu, şerif kişi
HALHALE : Turkish Risale
Esneklik, elâstikiyet
HALIK : Turkish Risale
Yoktan yaratan. Yaratıcı. Allah (C.C.)
HALIKIYYET : Turkish Risale
Yaratıcılık. Halk edicilik. İcad ve takdir
HALK : Turkish Risale
İnsan topluluğu. İnsanlar. * Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek. * Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek. (Bak: İnşa, İbda')(Sivrisineğin gözünü halkeden, güneşi dahi O halketmiştir. M.)(Kâinatı elinde tutamayan, zerreyi halkedemez. M.)(Hem semâvat ve arzı halkeden, semâvat ve arzın meyvesi olan insanın hayat ve memâtından âciz kalır mı? S.)
HALK-I CEDİD : Turkish Risale
Ba'sü bade-l mevt, yeniden yaratılış. Yeniden yeniye tekrâren yaratılma. Ana karnındaki çocuğun, insan suretine inkılâb ettiği devre
HALK-I DÜ CİHAN : Turkish Risale
İki cihanın halkı. * Ölülerle diriler
HALK-I EF'ÂL : Turkish Risale
Mu'tezile fırkasının bir tabiridir. Hayvan ve insanların, kendi fiillerinin hakiki müessiri olduğunu iddia etmelerine verilen isimdir. (Bu iddiâlarını Ehl-i Sünnet ulemâsı müsbet delillerle reddetmiştir.)(Ehl-i dalâlet ve bid'at fırkalarından bir kısım zatlar, ümmet nazarında makbul oluyorlar. Aynen onlar gibi zatlar var; zâhiri hiçbir fark yokken, ümmet reddediyor. Bunda hayret ediyordum. Meselâ: Mu'tezile mezhebinde Zemahşerî gibi, İ'tizalde en müteassıb bir ferd olduğu halde, muhakkıkîn-i Ehl-i Sünnet, onun o şedit itirâzâtına karşı; onu tekfir ve tadlil etmiyorlar, belki bir rah-ı necat onun için arıyorlar. Zemahşerî'nin derece-i şiddetinden çok aşağı Ebu Ali Cübbaî gibi Mu'tezile imamlarını, merdut ve matrud sayıyorlar. Çok zaman bu sır benim merakıma dokunuyordu. Sonra lütf-u İlâhî ile anladım ki: Zemahşeri'nin Ehl-i Sünnet'e itirâzâtı, hak zannettiği mesleğindeki muhabbet-i haktan ileri geliyordu. Yâni, meselâ: Tenzih-i hakiki; onun nazarında, hayvanlar kendi ef'âline hâlik olmasiyle oluyor. Onun için, Cenab-ı Hakk'ı tenzih muhabbetinden, Ehl-i Sünnet'in halk-ı ef'âl mes'elesinde düsturunu kabul etmiyor. Merdut olan sâir Mu'tezile imamları muhabbet-i haktan ziyade, Ehl-i Sünnet'in yüksek düsturlarına kısa akılları yetişemediğinden ve geniş kavânin-i Ehl-i Sünnet, onların dar fikirlerine yerleşemediğinden, inkâr ettiklerinden merdutturlar. M.)
HALK-I EZDAD : Turkish Risale
Birbirine zıd halleri bir şeyde yaratmak. Meselâ: Bir zerrede hem def edici hem de cezb edici (çekici) kuvvetin bulunmasını yaratmak
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani