Turkish
MEZHEB : Turkish Risale
Yol. Gidilen yol. Tutulan çığır. * Dinin esaslarında ve esas temel mes'elelerde bir olmakla beraber, teferruatta bazı muhtelif mes'eleler olması sebebiyle birbirinden az farklı müctehidlerin yolları. Müctehidlerden, kendilerine tâbi olunanların seçtikleri meslekleri. Füruatta Hanefi ve Şâfii; ve Akaidde Mâturidi ve Eş'ari gibi... Bu "Mezheb" kelimesi asıl ve esas mânasına da kullanılır. Beyn-el ulemâ ve mukakkiklerce ince tedkik neticesinde Kur'ân-ı Kerim'in esaslarından, Peygamber'in (A.S.M.) emir ve sünnetlerinden ayrılmamış "Dört Mezheb" Hak olarak seçilmiştir:
Hanefî Mezhebi,
Şâfiî Mezhebi,
Hanbelî Mezhebi.
Mâlikî Mezhebi. (Bak: İmam)(Eğer desen: Hak bir olur; nasıl böyle dört ve oniki mezhebin muhtelif ahkâmları hak olabilir?Elcevab: Bir su, beş muhtelif mizaçlı hastalara göre nasıl beş hüküm alır; şöyle ki: Birisine, hastalığının mizacına göre su, ilâçtır, tıbben vacibdir. Diğer birisine, hastalığı için zehir gibi muzırdır; tıbben ona haramdır. Diğer birisine az zarar verir; tıbben ona mekruhtur. Diğer birisine, zararsız menfaat verir; tıbben ona sünnettir. Diğer birisine, ne zarardır, ne menfaattir; âfiyetle içsin, tıbben ona mübahtır. İşte hak burada taaddüd etti. Beşi de haktır. Sen diyebilir misin ki: "Su, yalnız ilâçtır; yalnız vacibdir, başka hükmü yoktur."İşte bunun gibi, ahkâm-ı İlâhiyye; mezheplere, hikmet-i İlâhiyyenin sevkiyle ittiba edenlere göre değişir, hem hak olarak değişir ve herbirisi de hak olur, maslahat olur. Meselâ, hikmet-i İlâhiyyenin tensibiyle İmam-ı Şâfiî'ye ittiba eden, ekseriyet itibariyle Hanefîlere nisbeten köylülüğe ve bedeviliğe daha yakın olup, cemaatı birtek vücud hükmüne getiren hayat-ı içtimaiye de nâkıs olduğundan, herbiri bizzat dergâh-ı Kadıy-ül-Hâcat'ta kendi derdini söylemek ve hususi matlubunu istemek için, imam arkasında, Fâtiha'yı birer birer okuyorlar. Hem ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir. İmam-ı A'zama ittiba edenler, ekseriyet-i mutlaka itibariyle, İslâmî hükümetlerin ekserisi, o mezhebi iltizam etmesiyle, medeniyete, şehirliliğe daha yakın ve hayat-ı içtimaiyeye müstaid olduğundan; bir cemaat, bir şahıs hükmüne girip, birtek adam umum namına söyler; umum, kalben onu tasdik ve rabt-ı kalb edip, onun sözü, umumun sözü hükmüne geçtiğinden, Hanefî mezhebine göre imam arkasında Fâtiha okunmaz. Okunmaması ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir.Hem meselâ, mâdem, şeriat, tabiatın tecavüzatına sed çekmekle onu tâdil edip nefs-i emmareyi terbiye eder. Elbette ekser etbâı, köylü ve nim-bedevi ve amelelikle meşgul olan Şâfiî Mezhebine göre: "Kadına temas ile abdest bozulur; az bir necaset zarar verir." Ekseriyet itibariyle hayat-ı içtimaiyeye giren, nim-medeni şeklini alan insanlar, ittiba ettikleri mezheb-i Hanefîye göre: "Mess-i nisvan abdesti bozmaz, bir dirhem kadar necasete fetva var."İşte, bir amele ile bir efendiyi nazara alacağız. Amele, tarz-ı maişet itibariyle; ecnebi kadınlarla ihtilâta, temasa ve bir ocak yanında oturmaya ve mülevves şeylerin içine karışmaya mübtelâ olduğundan; san'at ve maişet itibariyle, tabiat ve nefs-i emmaresi meydanı boş bulup tecavüz edebilir. Onun için, şeriat onların hakkında, o tecavüzata sed çekmek için, "Abdest bozulur, temas etme; namazını ibtâl eder, bulaşma" mânevi kulağında bir sada-yı semâvi çınlattırır. Amma o efendi, namuslu olmak şartiyle, âdât-ı içtimaiyesi itibariyle, ahlâk-ı umumiye namına, ecnebi kadınlara temasa mübtelâ değil, mülevves şeylerle nezafet-i medeniye namına kendini o kadar bulaştırmaz. Onun için şeriat, mezheb-i Hanefî namiyle ona şiddet ve azimet göstermemiş; ruhsat tarafını gösterip, hafifleştirmiştir. "Elin dokunmuş ise, abdestin bozulmaz; hicab edip, kalabalık içinde su ile istinca etmemenin zararı yoktur. Bir dirhem kadar fetva vardır" der, onu vesveseden kurtarır. İşte, denizden iki katre sana misal... S.)
MEZHER : Turkish Risale
Çiçeklik. Bir çiçeği içine alan şeylerin hepsi
MÜFTEHAN : Turkish Risale
Hoca ile talebeler arasındaki bir kitaba başlangıç ziyafeti. * f. Hazineler
MÜFTEHİR : Turkish Risale
(Fahr. dan) İftihar eden. Öğünen. * Sırf Allah rızası için menfaatsiz hizmet eden. * Şanlı, şerefli
MÜFTEHİRÂNE : Turkish Risale
f. İftihar ederek, karşılık beklemeden. * Elbette. Memnuniyetle
MÜFTEKİR : Turkish Risale
(Fakr. dan) Muhtaç. * Fakir, züğürt
MÜFTERA-ALEYH : Turkish Risale
Kendisine iftira edilen
MÜFTEREYAT : Turkish Risale
Başkasının üzerine atılan suçlar, kabahatler. İftiralar
MÜFTERÎ : Turkish Risale
İftira eden. Başkasına suç isnad eden. Yapmadığı kötülüğü isnâd eden
MÜFTERİH : Turkish Risale
(Ferah. dan) Keyifli, neşeli. Şen, ferah içinde olan
MÜFTERİK : Turkish Risale
(Fark. dan) Ayrılan, iftirâk eden. * Perişan olan, dağılan
MÜFTERİS : Turkish Risale
Yırtıcı. Parçalayıcı. İftiras eden. Zorla yere yıkıp parçalayan
MÜFTERİYANE : Turkish Risale
f. İftira edercesine
MÜFTERİŞ : Turkish Risale
Secdede iken iki kolunu yere koyan
MÜFTÎ : Turkish Risale
(Fetva. dan) Fıkha dair mes'elelerin şeriattaki hükümlerini beyan ve açıklamağa memur olan zat. * Genç ve kavi. (Bak: Fetvâ)
MÜFTİR : Turkish Risale
İftar eden. * Orucu bozan şey
MÜFTİRAT : Turkish Risale
Orucu bozan şeyler
MÜFTİY-ÜL ENAM : Turkish Risale
Şeyh-ül İslâmın bir ismi. Herkesin müftüsü
MÜFZI' : Turkish Risale
Katı. * Alçak, şeni'
MÜFZÎ : Turkish Risale
Yetiştiren, ulaştıran, vâsıl eden
MÜFÎD : Turkish Risale
İfâde eden, meramı güzel anlatan. * Mânalı, mânidâr. * Faydalı, faydayı mucib olan. * Mütâlâsından istifade olunan
MÜFÎK : Turkish Risale
İyileşen, ifâkat bulan hasta
MÜFÎZ : Turkish Risale
(Feyz. den) Feyiz veren, feyizlendiren. * Esmâ-i İlâhiyedendir
MÜFŞİL : Turkish Risale
Korkutucu, korkutan
MÜHACENE : Turkish Risale
Kabahat, noksanlık, nâkıslık. * Asılsızlık. * Ayıplı söz söylemek. * İlmi zâyi olmak
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani