Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish

English Turkish
EXQUISITENESS : English Turkish

n. hassasiyet, nezaket, mükemmeliyet; keskinlik, şiddet, yoğunluk (acının, zevkin, vb.); arıtma, güzelleştirme

EXSANGUINATE : English Turkish

v. kanını kurutmak, kanını akıtmak, kansız bırakmak; ölmesi için kanını akıtmak

EXSANGUINATION : English Turkish

n. kanın dışarı akması, kan dökme; ölmesi için kanını akıtma

EXSANGUINE : English Turkish

adj. anemik, kansız

EXSCIND : English Turkish

v. kesip çıkarmak; kesip koparmak

EXSECT : English Turkish

v. kesip almak, organını almak, budamak

EXSECTION : English Turkish

n. kesip alma, kesmek suretiyle alma

EXSICCATE : English Turkish

v. kurumak, kurutmak, sütten kesilmek; kuru hale gelmek, kurumuş olmak

EXSICCATION : English Turkish

n. kuruma fiili; kuruma, susuzluk, su kaybı

EXT. : English Turkish

n. telefon uzatma, dahili telefon hattı, ilave telefon, telefon ağı şubesi

EXT. : English Turkish

adj. hariçten, dışardan, yabancı

EXT. : English Turkish

adj. ilaveten, ek olarak, gerekenden fazla, tamamlayıcı, ek

EXTANT : English Turkish

adj. halâ var olan, kaybolmamış, geçerliliğini kaybetmemiş

EXTASY : English Turkish

n. kendinden geçiren zevk, mutluluktan uçma, baskın duygu (ayrıca ecstasy)

EXTEMPORAL : English Turkish

adj. doğaçlama, o anda uydurulmuş, hazırlıksız yapılan, spontan

EXTEMPORANEOUS : English Turkish

adj. doğaçtan yapılan, anında yapılan, hazırlıksız

EXTEMPORANEOUSLY : English Turkish

adv. önceden bir hazırlık yapmaksızın, doğaçlama, spontan olarak, hazırlıksız bir şekilde

EXTEMPORARY : English Turkish

adj. doğaçtan yapılan, anında yapılan, hazırlıksız

EXTEMPORE : English Turkish

adj. hazırlıksız, anında yapılan

EXTEMPORISE : English Turkish

v. önceden bir hazırlık olmaksızın birşey (şarkı, gösteri, konuşma, vb.) yapmak, doğaçlama yapmak, hazırlıksız icra etmek (ayrıca extemporize)

EXTEMPORIZATION : English Turkish

n. planlama veya hazırlık yapılmaksızın icra edilen gösteri

EXTEMPORIZE : English Turkish

v. hazırlıksız yapmak, doğaçtan söylemek, uyduruvermek

EXTEMPORIZER : English Turkish

n. hazırlıksız söyleyen kimse, doğaçtan yapan kimse

EXTEND : English Turkish

v. genişletmek, yaymak, uzatmak, devam ettirmek, vermek, genişlemek, büyümek, uzamak; avcı hattına yayılmak; yardım eli uzatmak

EXTEND A DEADLINE : English Turkish

itiş zamanını uzatmak, birşeyin yapılması/bitirilmesi gereken tarih veya süreyi ertelemek