Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish

English Turkish
HIS SOUL : English Turkish

onun ruhu, onun yaşamının ruhu

HIS SOURCE OF INCOME : English Turkish

onun gelir kaynağı, onun kazanç kapısı, onun mesleği, onun işi

HIS SPOUSE : English Turkish

onun eşi, onun karısı

HIS STAR SET : English Turkish

onun yıldızı battı, onun yıldızı söndü, onun devri geçti, onun ünü bitti, onun namı artık kalması

HIS STOMACH WAS RUMBLING : English Turkish

onun midesi gurulduyordu, onun karnı gurulduyordu (özellikle de açlıktan)

HIS SUN SET : English Turkish

onun güneşi battı, onun güneşi söndü, onun devri geçti, onun ünü bitti, onun namı artık kalması

HIS SUNSHINE : English Turkish

onun gün ışığı, onun mutluluk kaynağı, onun hayat neşesi

HIS SUPERIORS : English Turkish

onun üsteleri, onun amirleri, ondan daha üst pozisyonlardaki çalışma arkadaşları, onun patronları

HIS SWEETHEART : English Turkish

onun canının içi, onun sevgilisi, onun sevdiği

HIS TEETH CHATTERED : English Turkish

onun dişleri çatırdadı, onun dişleri şıngırdadı (korkudan soğuktan vs)

HIS TEMPERATURE FELL : English Turkish

onun ateşi düştü, onun vücut sıcaklığı düştü, onun ateşi normale düştü

HIS TEMPERATURE ROSE : English Turkish

onun ateşi yükseldi, onun vücut sıcaklığı arttı, onun ateşi normalden daha yükseğe çıktı

HIS THROAT FELT DRY : English Turkish

onun boğazı kurudu, boğazının kuruduğunu hissetti, ağzı kurudu, dili damağı kurudu (genelde korku veya endişeden dolayı)

HIS TIME HAS COME : English Turkish

onun zamanı geldi, onun anı geldi, onun hayatının belirleyici bir zamanına gelindi

HIS TIME WILL COME : English Turkish

onun zamanı gelecek, onun sırası gelecek, onun da şanslı olduğu zaman gelecek, onun da şansını başarıya dönüştüreceği zaman gelecek

HIS USUAL WAY : English Turkish

onun normal yolu, onun rutin metodu, onun rutin yöntemi, onun alışıldık gidişatı, onun standart işleyişi, onun genelde gittiği yol veya yön

HIS VERY OWN : English Turkish

sadece kendisi, yalnızca onun kendisi

HIS VOICE BECAME HOARSE : English Turkish

onun sesi boğuklaştı, onun sesi çatallandı, o sesini kaybetti, onun sesi çatallanmaya ve derinden gelmeye başladı (boğaz ağrısından veya soğuktan dolayı)

HIS VOICE CHANGED : English Turkish

onun sesi değişti, onun sesi derinleşti ve yetişkin bir erkeğin sesi gibi oldu

HIS VOICE ECHOED : English Turkish

onun sesi yankılandı, onun sesi eko yaptı

HIS WAY : English Turkish

onun yolu, onun yöntemi, onun yordamı, onun davranış şekli

HIS WEDDED WIFE : English Turkish

onun evli olduğu karısı, onun eşi

HIS WEDDING DAY : English Turkish

onun evlilik günü, onun evlenme günü

HIS WEIGHT : English Turkish

onun ağırlığı; onun gücü, onun etkisi

HIS WHEREABOUTS : English Turkish

onun yeri, onun bulunduğu yer, onun pozisyonu, onun lokasyonu