Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish

English Turkish
HIS HOMELAND : English Turkish

onun memleketi, onun ülkesi, onun doğduğu yer, onun yerlisi olduğu yer, onun kökeninin geldiği yer

HIS HOMETOWN : English Turkish

onun memleketi, onun doğduğu yer, onun yaşadığı yer

HIS HONOR : English Turkish

Saygıdeğer, adliye mahkemesinde yargıç ile ilgili kullanılan hitap

HIS HOPES WERE SHATTERED : English Turkish

onun umutları yerle bir oldu, onu tüm ümitleri boşa çıktı, onun hiçbir ümidi kalmadı

HIS HOUR HAS STRUCK : English Turkish

onun saati geldi, onun zamanı geldi, hayatının sonuna geldi

HIS HOUSEHOLD : English Turkish

onun ev halkı, onun ev ahalisi, onun evinde yaşayan insanlar, onun ailesi

HIS ILLUSIONS WERE DISPELLED : English Turkish

onun illüzyonları defedildi, onun kuruntuları kovuldu, o şimdi her şeyi daha açık görebiliyor

HIS INNOCENCE WAS PROVED : English Turkish

onun masumiyeti ispatlandı, onun suçsuzluğu kanıtlandı, onun suçlu olmadığı anlaşıldı

HIS INTERLOCUTOR : English Turkish

onun muhatabı, onun iletişimde olduğu kimse, onun konuştuğu kimse

HIS JOB : English Turkish

onun işi, onun mesleği

HIS LEG WAS AMPUTATED : English Turkish

onun bacağı kesildi, o bacağını kaybetti, onun bacağı ameliyatla alındı

HIS LIFE COULD BE IN DANGER : English Turkish

onun hayatı tehlikede olabilir, onun için hayati tehlike durumu belirdi

HIS LIFE DEPENDS ON IT : English Turkish

onun hayatı ona bağlı, onun yaşaması için onun olması gerekli, onun hayatta kalması için ona sahip olması gerekir, onun yaşaması için onun yapılması gerekli

HIS LIFE IS IN DANGER : English Turkish

onun hayatı tehlikede, onun için hayati tehlike durumu var, onun hayatına açık bir tehdit var

HIS LIFE IS NOT WORTH LIVING : English Turkish

onun hayatı yaşamaya değer değil, onun yaşamaya değmeyecek bir hayatı var, onunki hayat değil, onunki yaşamak değil

HIS LIFEBLOOD : English Turkish

onun hayat kanı, onu yaşam kanı, onun hayatta kalması için gerekli kan, onun hayatı

HIS LIFETIME : English Turkish

onun hayatı, onun yaşam süresi, onun yaşadığı günler, onun var olduğu süre

HIS LIPS : English Turkish

onun dudakları (ağzın kenarlarını oluşturan etli parçaları)

HIS LIVELIHOOD : English Turkish

onun geçimi, onun geçinme yolu, onun hayatını kazandığı yol, onun ekmek parası kazandığı yöntem, onun işi, onun mesleği

HIS LORDSHIP : English Turkish

lord hazretleri

HIS LOT : English Turkish

onun kaderi, onun alınyazısı, onun yazgısı, onun geleceği; onun payı, onun hissesi, onun parçası, ona düşen

HIS MAJESTY : English Turkish

Kral Hazretleri, bir kral ile ilgili olarak kullanılan hitap

HIS MIND IS CONFUSED : English Turkish

onun aklı karışık, onun kafası karışık, o açık bir şekilde düşünebilecek halde değil, o normal hareket etmiyor

HIS MIND IS WANDERING : English Turkish

onun aklı bir karış havada, onun aklı geziniyor, o dikkat kesilmiyor, onun aklı başka şeylerle meşgul, onun kafasında başka şeyler var

HIS MOTHER : English Turkish

onun annesi, onun kadın ebeveyni