English Turkish
LITTLE SHOP OF HORRORS : English Turkish
Korkuların küçük dükkanı, hem bir sinema filminin hemde bir Broadway sahne müzikalinin adı
LITTLE THING : English Turkish
küçük şey
LITTLE TOWN : English Turkish
küçük kasaba, kaza, ilçe
LITTLE TRIAL : English Turkish
ir dava sırasında bazı detayları netleştirmek için yapılan ikinci duruşma; esas duruşmadan önce bir suçun itirafı ile ilgili gerçeğin doğrulanması
LITTLE WOMEN : English Turkish
n. Küçük Kadınlar, Louisa May Alcott tarafından yazılarak 1868 yılında yayınlanan Amerikan İç Savaşı esnasında büyüyen dört kızkardeşin yaşamlarının ve aşklarının anlatıldığı roman
LITTLE-ENDIAN : English Turkish
en düşük adreste en önemsiz bit beleği olan ve depolayan bilgisayar (ve en yüksek adreste en önemli bit)
LITTLENECK : English Turkish
n. küçük deniz tarağı
LITTLENESS : English Turkish
n. küçüklük, önemsizlik, azlık, yetersizlik
LITTORAL : English Turkish
n. kıyı, sahil
LITTORAL : English Turkish
adj. kıyısal, kıyıya yakın
LITTORINA : English Turkish
n. deniz salyangozunun da dahil olduğu karından bacaklı yumuşakçalar familyası
LITURGIC : English Turkish
adj. komünyona ait, ayinle ilgili
LITURGICAL : English Turkish
adj. komünyona ait, ayinle ilgili
LITURGICAL MUSIC : English Turkish
ayin müziği, kilise müziği liturgically$45114$ $WI_FREQUENCY:32 $WI_POS:51 ayinle ilgili olarak, ayinsel bir şekilde, dini törenle ilgili olarak
LITURGIST : English Turkish
n. aşai rabbani uzmanı, cemaat ile okunan dua uzmanı; dua kitapları yazarı ve derleyicisi; liturji kullanan kimse
LITURGY : English Turkish
n. komünyon, aşai rabbani, cemaat ile okunan dua
LIVABILITY : English Turkish
n. yaşanabilirlik, yerleşmek için uygun olma niteliği, yaşmak için uygun olma niteliği (ayrıca liveability)
LIVABLE : English Turkish
adj. yaşanabilir, oturulabilir, çekilir
LIVABLE IN : English Turkish
adj. içinde yaşanabilir, oturulabilir
LIVABLE WITH : English Turkish
adj. birlikte yaşanabilir, geçimli
LIVE : English Turkish
v. yaşamak, hayatta kalmak; oturmak; hayatın tadını çıkarmak
LIVE : English Turkish
adj. canlı, yaşayan, hayat dolu, diri; elektrikli, hareketli; güncel; naklen; elektrik yüklü; sönmemiş; yanmamış; parlak
LIVE A DOG'S LIFE : English Turkish
aşı dertten kurtulmamak, köpek gibi sürünmek
LIVE A LIFE OF PLEASURE : English Turkish
hızlı yaşamak
LIVE ABROAD : English Turkish
yurt dışında yaşamak, memleketi ve vatandaşı olduğu ülke dışında yaşamak
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani