English Turkish
THERE'S NO WAY OUT : English Turkish
çıkış yok, kurtuluş yok, kaçacak yer yok, çözüm yok, meseleden kaçınmak çok zor
THERE'S NOT A GRAIN OF TRUTH IN IT : English Turkish
içerisinde gerçeğin tanesi yok, içerisinde gerçeğin zerresi yok, içerisinde doğru bir bilgi kırıntısı dahi yok, bu bir horoz ve boğa hikayesi
THERE'S NOT A PARTICLE OF TRUTH IN IT : English Turkish
içerisinde gerçeğin zerresi yok, doğru bir tarafı yok, tamamen yanlış
THERE'S NOT A PENNY TO HIS NAME : English Turkish
adına bir peni bile yok, konuşmaya değer bir zenginliği yok, günlük yaşar, kıt kanaat geçinir gider
THERE'S NOT AN OUNCE OF TRUTH IN THIS : English Turkish
içerisinde gerçeğin tanesi yok, içerisinde gerçeğin zerresi yok, içerisinde doğru bir bilgi kırıntısı dahi yok, bu bir horoz ve boğa hikayesi
THERE'S NOT ONE OUNCE OF TRUTH TO IT : English Turkish
içerisinde gerçeğin tanesi yok, içerisinde gerçeğin zerresi yok, içerisinde doğru bir bilgi kırıntısı dahi yok, bu bir horoz ve boğa hikayesi
THERE'S NOTHING IN IT : English Turkish
içinde hiçbirşey yok, bu gerçek değil, bu bir yalan
THERE'S NOTHING LEFT BUT : English Turkish
-'dan başka birşey yok, sadece- kaldı,
hariç geriye birşey kalmıyor
THERE'S NOTHING LIKE IT : English Turkish
öyle birşey yok, onun gibi birşey yok, bu eşsiz, o türünün tek örneği
THERE'S NOTHING NEW : English Turkish
yeni birşey yok, değişen birşey yok, yeni birşey olmadı, hiçbirşey değişikliğe uğramadı
THERE'S NOTHING ONE CAN DO : English Turkish
kimsenin yapabileceği birşey yok, değiştirmek için hiçbir yol yok, durum ümitsiz
THERE'S NOTHING TO IT : English Turkish
u basit, kolayca tamamlanabilir, kolayca halledilebilir
THERE'S NOTHING TO TALK ABOUT : English Turkish
konuşacak birşey yok, kesinlikle değil, kesinlikle hayır, karar değiştirilemez
THERE'S NOTHING TO WORRY ABOUT : English Turkish
endişe edecek birşey yok, endişelenme, bu konu ile meşgul elmana gerek yok
THERE'S ONE BORN EVERY MINUTE : English Turkish
her dakika bir doğum var, dünyada bol miktarda kan emici var, daima diğerlerinin aldatacağı veya avantaj sağlayacağı yeterli miktarda saf insanlar olacak
THERE'S SOMETHING ABOUT HIM : English Turkish
onunla alakalı birşşey var, onun eşsiz bir stili var, o sıradan biri değil, o farklı, o eşsiz
THERE'S SOMETHING IN IT : English Turkish
irşeyler var, ateş olmayan yerden duman çıkmaz, bunun için bir sebep var
THERE'S STILL HOPE : English Turkish
hala ümit var, ümit etmek için hala sebep var, tüm ümitler kaybolmadı
THERE'S THE RUB : English Turkish
engel burda, problemin kökü bu, güçlüğün veya meselenin kaynağı bu
THERE, THERE : English Turkish
interj. haydi, haydi!
THERE, THERE! : English Turkish
oraya, oraya!, tamam!, o kadar kötü değil!
THEREABOUT : English Turkish
adv. oralarda, civarında, aşağı yukarı, yaklaşık olarak
THEREABOUTS : English Turkish
adv. oralarda, civarında, yaklaşık olarak
THEREAFTER : English Turkish
adv. ondan sonra, sonra
THEREAGAINST : English Turkish
adv. karşıt olarak, ona karşı (Arkaik)
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani