English Turkish
SPORTSMANLIKE : English Turkish
adj. sportmence, centilmence
SPORTSMANLY : English Turkish
adj. sportmen bir şekilde, adil, dürüst bir şekilde
SPORTSMANSHIP : English Turkish
n. sportmenlik, sporculuk, centilmenlik
SPORTSPERSON : English Turkish
n. sporcu, spora ilgi duyan veya sporla uğraşan kimse (özellikle de avcılık balık tutma vs gibi açık hava sporları); iyi bir sporculuk sergileyen kimse
SPORTSWEAR : English Turkish
n. spor giysisi, spor giyeceği, bir spor karşılaşması sırasında giyilen giyecek; spor giysi, erkeklerin veya kadınların giydiği günlük giyecek
SPORTSWOMAN : English Turkish
n. sporcu, bayan sporcu
SPORTSWRITER : English Turkish
n. spor yazarı, spor konularında yazan gazeteci
SPORTY : English Turkish
adj. sporsever, sportif, sportmence, centilmence, şık, gösterişli
SPORULAR : English Turkish
adj. küçük sporlar ile ilgili (Biyoloji)
SPORULATE : English Turkish
v. sporlar üretmek, sporlar geliştirmek (Biyoloji)
SPORULATION : English Turkish
n. sporların oluşumu, sporların biçimlenmesi (Biyoloji)
SPORULE : English Turkish
n. küçük spor (Biyoloji)
SPOT : English Turkish
n. nokta, benek, leke, puan, yer, olay yeri, ayıp, reklâm, reklâm spotu, azıcık miktar, zor durum, gece klübü, eğlence yeri, spot, sahne ışığı
SPOT : English Turkish
v. benek yapmak, lekelemek, nokta yapmak, beneklemek, seçmek, ayırt etmek, görmek, tanımak, yerleştirmek, yerine koymak, yerini saptamak, lekelenmek, benek benek olmak
SPOT : English Turkish
adj. peşin para ile yapılan, hemen teslim edilen
SPOT ANNOUNCEMENT : English Turkish
n. reklâm spotu, kısa reklâm
SPOT BALL : English Turkish
n. siyah noktalı beyaz bilardo topu
SPOT BUSINESS : English Turkish
n. peşin alışveriş
SPOT CASH : English Turkish
peşin para, nakit ödeme
SPREAD OF DISEASE : English Turkish
hastalığın yayılması, hastalığın giderek geniş bir alanı kapsaması
SPREAD ON : English Turkish
üzerine yaymak, üzerine sürmek, üzerine sermek
SPREAD ONESELF : English Turkish
kendini harcamak, yayılmak, para harcayarak etkilemeye çalışmak
SPREAD OUT : English Turkish
yaymak, açmak, sermek, ayırmak, yayılmak, genişlemek
SPREAD OUT IN HIS CHAIR : English Turkish
koltuğuna yerleşti, sandalyesine kuruldu, koltuğuna rahat edebileceği bir şekilde kuruldu
SPREAD OUT ONE'S HAND : English Turkish
elini uzatmak, elini vermek
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani