Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish

English Turkish
STIFLING : English Turkish

adj. boğucu

STIGMA : English Turkish

n. leke, utanç verici şey, namus lekesi, tepecik, iz, kusur, damga, dağlama izi, dişicik başı (çiçek), gözenek (böcek)

STIGMATA : English Turkish

n. İsa'nın vücudundaki işkence izleri

STIGMATIC : English Turkish

adj. lekeli, tepecikli (çiçek), mercek ile ilgili

STIGMATIZE : English Turkish

v. damgalamak, dağlamak, lekelemek, küçük düşürmek, kınamak

STILE : English Turkish

n. çit merdiveni, çit basamağı, pencere çerçevesi, dikey çıta (kaplama)

STILETTO : English Turkish

n. kama, ince topuk, iğne topuk

STILETTO HEEL : English Turkish

ince topuk, iğne topuk

STILL : English Turkish

conj. yine de, buna rağmen, ne de olsa

STILL : English Turkish

n. sükunet, hareketsizlik, sükut, tanıtım fotoğrafı (film), imbik, damıtıcı, içki fabrikası

STILL : English Turkish

v. susturmak, durdurmak, sakinleştirmek, yatıştırmak, sakinleşmek, yatışmak

STILL : English Turkish

adj. durgun, hareketsiz, sakin, sessiz, köpüksüz

STILL : English Turkish

adv. hâlâ, halâ, henüz, daha, daha da, yine, yine de, buna rağmen

STILL FISH : English Turkish

v. olta ile balık tutmak

STILL HUNT : English Turkish

v. gizlenerek avlanmak, pusuya yatarak avlanmak

STILL LIFE : English Turkish

natürmort, cansız doğa resmi

STILL ROOM : English Turkish

kiler, içki kileri, damıtma odası

STILL WATER : English Turkish

durgun su

STILL WATERS RUN DEEP : English Turkish

yavaş atın çiftesi pek olur, yere bakan yürek yakandır, yere bakan yürek yakar

STILL WINE : English Turkish

n. köpüksüz şarap

STILLAGE : English Turkish

n. sehpa, ayak

STILLBIRTH : English Turkish

n. ölü doğum

STILLBORN : English Turkish

adj. ölü doğmuş, başlamadan biten, geleceği olmayan, ilerleme göstermeyen

STILLNESS : English Turkish

n. hareketsizlik, durgunluk, sessizlik

STILLWATER : English Turkish

n. Oklahoma'da (ABD) bir şehir; ABD'de bazı şehir ve kasabaların adı