English Turkish
TO COUNT ONE'S BLESSINGS : English Turkish
nimetlerini hesaplamak, sahip olduğu iyi şeyler için müteşekkir olmak
TO CUT A LONG STORY SHORT : English Turkish
uzun bir hikayeyi kısa kesmek, özetlemek, kısaltmak
TO DATE : English Turkish
ugüne kadar,
tarihine kadar, günümüze kadar, şu an için uygun
TO DEATH : English Turkish
ölümüne, ölüme
TO DIE FOR : English Turkish
(Argo)
için ölmek,
için delirmek, harika, muhteşem, mükemmel (ör.: "onun yemekleri mükemmel, o muhteşem")
TO DO : English Turkish
gürültü, patırtı, telaş
TO DROP A HINT : English Turkish
çıtlatmak, üstü kapalı söylemek, bir ipucu vermek
TO EACH HIS OWN : English Turkish
sahip olduklarının her biri, her insan kendi kişisel hoşlandıkları ve zevkleri olması hakkına sahiptir
TO EACH OTHER : English Turkish
irbirlerine, birinden diğerine, bu insandan şu insana
TO ERR IS HUMAN : English Turkish
hata insana mahsustur, beşer şaşar, hata yapmak insanidir, hata yapmak doğaldır; hatalar daima tekrar edilir
TO EXCESS : English Turkish
aşırı, çok çok fazla, yeterli olandan fazla, gerekenden fazla
TO FEEL RELIEF : English Turkish
ahatlama hissetmek, bir ferahlık hissetmek, bir şeyin daha zahmetsiz yapıldığını hissetmek
TO FISH IN TROUBLED WATERS : English Turkish
problemli sularda balık avlamak, kirli sularda balık avlamaya gitmek,
hakkında karalamak,
için mücadele etmek, çamurda pislikte kazmak
TO GET ONE'S BACK UP : English Turkish
- hakkında sabit fikirli olmak,
konusunda inatçı olmak
TO GET SHOT AT : English Turkish
vurulmak, silahla vurulmak, mermi yemek, bir kurşunla vurulmak
TO GET THE BETTER OF : English Turkish
- karşı avantaj kazanmak, avantaj elde etmek
TO GIVE A CHARACTER : English Turkish
onservis vermek, bir referans mektubu yazmak
TO GIVE SOMEONE THE BENEFIT OF THE DOUBT : English Turkish
ir kimseye şüpheleri ortadan kaldırması için bir fırsat vermek, bir kimseye kendisini ispat etmesi için bir şans vermek, bir kimseye otomatik olarak güvenmemezlik etmemek
TO GIVE UP : English Turkish
ırakmak, vazgeçmek, yol vermek, öncelik tanımak, ödün vermek, kabullenmek, kabullenmek zorunda kalmak, vermek, teslim etmek, teslim olmak, havlu içerisinde fırlatmak
TO GO BLIND : English Turkish
kör olmak, görme yeteneğini kaybetmek, görüşünü kaybetmek
TO GO FAR : English Turkish
fazla ileri gitmek, abartmak, çizgiyi geçmek, sınırı aşmak
TO GO OUT : English Turkish
dışarı çıkmak, dışarı gitmek, ayrılmak, terketmek, çıkmak
TO HAVE A BEE IN ONE'S BONNET : English Turkish
onesinde/şapkasında arı olmak (bonesinin içinde arının bulunması durumu)
TO HAVE A CHOICE : English Turkish
ir şeçeneği olmak, iki ihtimal arasında karar verebilmek
TO HAVE ONE'S BLESSING : English Turkish
duasını almak, bir işi yapabilmek için dua almak, birisinden onay veya izin almak
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani