Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
KEŞAN KEŞAN : Ottoman Turkish

f. Sürükleye sürükleye, zorla çekerek götürerek

KEŞAVERZ : Ottoman Turkish

f. Ekinci, çiftçi. Ekinlik

KEŞE' : Ottoman Turkish

Kebap yapmak. * Yemek. * Çok dolu olmak

KEŞEF : Ottoman Turkish

Alın saçının ve kâkülün dâire şeklinde yukarı doğru devrik olması

KEŞENDE : Ottoman Turkish

"f. ""Çeken, çekici"" mânalarına gelir ve birleşik kelimeler yapmakta kullanılır. Meselâ: (Mihnet-keşende: Mihnet çeken.) * Dayanan, tahammül eden, mütehammil."

KEŞF : Ottoman Turkish

Açmak. * Olacak bir şeyi evvelden anlamak. Gizli kalmış bir şeyin Cenab-ı Hak tarafından birisine ilham olunması ile o gizli şeyin meydana çıkarılması

KEŞF : Ottoman Turkish

açma, bulma

KEŞF-İ RÂZ : Ottoman Turkish

f. Gizli bir şeyi meydana çıkarmak, açıklamak. * Sır toplamak, casusluk etmek

KEŞF-ÜL KUBUR : Ottoman Turkish

Kabirdeki ölünün hâlinden anlamak. Ölünün azab çekip çekmediği ve sair bazı hususların bâzı veli kimselerce bilinmesi

KEŞFELKUBÛR : Ottoman Turkish

ölünün kabirdeki durumunu bilme

KEŞFİRÂZ : Ottoman Turkish

sırrı ortaya çıkarma

KEŞFİYAT : Ottoman Turkish

"(Keşf. C.) Keşifler. Bulup meydana çıkarılan şeyler. * Cenâb-ı Hakkın ihsan ve ilhamı ile evliyâullahın, hususan evliya-ı izâm hazeratının ve hasseten Kur'ân-ı Hakimin irşadı ile ve feyzi ile Rüesâ-i Evliyâ ve Server-i Kâinat olan Peygamberimiz Resul-i Ekrem (A.S.M.) Efendimizin dersi ile ferd-i ferid-i a'zam makamının zirve-i âlisine yükselen büyük hâdinin vâkıf oldukları mâziye, hâle, istikbale müteallik, kevni, mânevi sırlar, keşifler. (Z. Gündüzalp)(S
""Keşfiyat-ı fenniye ve fünun-u hâzıra eski insanlara meçhul ve gayr-i me'luf olduğundan, onları onlara ders vermek hatadır."" diyorsun. Bilhassa âhirete ait ahval gibi müstakbeldeki nazariyat da böyle değil midir? Onlar da bize meçhul ve gayr-i me'lufdurlar. Onlardan bahsetmek ne için hata olmuyor?C
Müstakbeldeki nazariyat, bilhassa âhirete ait ahvale hiç bir cihetle hiss-i zâhiri taalluk etmemiştir ki, o hissin hilâfını söylemek şaşırtma olsun. Binaenaleyh, o gibi şeyler, dâire-i imkândadırlar. Öyle ise, onlara itikad ve onlar ile itmi'nan peyda etmek mümkündür. Öyle ise, o gibi şeylerin hakk-ı sarihi, onları tasrih etmektir. Lâkin keşfiyat-ı fenniye; eski insanlara göre, imkân ve ihtimal dairesinden çıkıp, muhal ve imtina derecesine girmişlerdir. Çünkü gözleriyle gördükleri şeyler, onlarca bedahet derecesine girmekle, onun hilâfı onlarca muhaldir. Öyle ise, onların hissiyatına hürmeten, o gibi mes'elelerde belâgatın iktizası, ibham ve ıtlaktır ki, onlara bir şaşırtma olmasın. Fakat Kur'ân-ı Kerim, irşadını noksan bırakmamıştır. Bu zamanın fencilerini de istifadeden mahrum etmemek üzere, çok karine ve emareleri vaz'iyle, hakikatlara işaretler yapmıştır.Ey insafsız! Seni insafa davet ediyorum. Bir kere $ olan meşhur düsturu nazara almakla, zamanlariyle muhitlerinin müsaadesizliğini düşünerek, telâhuk eden binlerce efkârın neticelerinden doğan şu keşfiyat-ı fenniyeyi o zamanlardaki insanların kafa mideleri alıp hazmedemediklerine dikkat edersen anlayacaksın ki; Kur'an-ı Kerim'in o gibi meselelerde ihtiyar ettiği ibham ve ıtlak yolu, ayn-ı belâgat olduğu gibi, yüksek i'cazını da isbata âşikâr bir delil olduğunu gözün kör değilse göreceksin. İ.İ.)"

KEŞFİYAT-I FENNİYE : Ottoman Turkish

Fen ve ilmin keşifleri. (Telefon, radyo, uçak gibi.)

KEŞFİYÂT : Ottoman Turkish

keşifler

KEŞFÎ : Ottoman Turkish

Keşifle alâkalı

KEŞHAN (KİŞHÂN) : Ottoman Turkish

Deyyus

KEŞİDE : Ottoman Turkish

f. Çekilen, çekilmiş. Çekmek. * Tartılmış. Dizilmiş. Tertibedilmiş. Yazılmış

KEŞİDE : Ottoman Turkish

çekilmiş

KEŞİDE-KAMET : Ottoman Turkish

f. Uzun boylu

KEŞİF : Ottoman Turkish

açma, bulma

KEŞİH : Ottoman Turkish

(C: Küşuh) Perâkende olmak, parça parça dağılmak. * Böğür. * Cânip, taraf

KEŞİŞ : Ottoman Turkish

f. Papaz. Manastır rahibi. (Arabçası: Kıssis)

KEŞİŞ : Ottoman Turkish

papaz

KEŞİŞHÂNE : Ottoman Turkish

f. Kilise, manastır

KEŞİŞÂN : Ottoman Turkish

(Keşiş. C.) Papazlar, manastır rahibleri