Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
KUVVE-İ AZM : Ottoman Turkish

f. Azim kuvveti. Emele muvaffak olmak için gösterilen azim, cehd kuvveti

KUVVE-İ BÂSIRA : Ottoman Turkish

f. Görme duygusu, görme kuvveti

KUVVE-İ CÂZİBE : Ottoman Turkish

Kendine çekici kuvvet. Dünyanın câzibe, yani çekme kuvveti

KUVVE-İ DÂFİA : Ottoman Turkish

Zararlı şeyleri men'etme ve onlardan korunma hissi. İtme kuvveti

KUVVE-İ GALİBE : Ottoman Turkish

Üstün ve ezici kuvvet

KUVVE-İ HAMSE-İ BÂTINA : Ottoman Turkish

İçteki beş his, beş duygu. (Bak: Havâs)

KUVVE-İ HÂFIZA : Ottoman Turkish

f. Zihinde hıfzetme, belleme kuvveti

KUVVE-İ İLE-L MERKEZİYE : Ottoman Turkish

Muhitten (etraftan) merkeze doğru gelen çekme kuvveti. (Kuvve-i anil-merkeziyenin zıddıdır.)

KUVVE-İ İSTİNAD : Ottoman Turkish

Dayanma ve istinad etme kuvveti

KUVVE-İ KUDSİYE : Ottoman Turkish

Evliyâ kuvveti. Cenab-ı Hakk'ın yardımına mazhar olan kuvvet. Hakaik-ı imâniye ve Kur'aniyeyi gayet ince ve derin bir firaset ve dirayetle anlayabilme kuvveti

KUVVE-İ LÂMİSE : Ottoman Turkish

Dokunma ve hissetme duygusu. Sertliği ve yumuşaklığı anlama duygusu

KUVVE-İ MUHASSALA : Ottoman Turkish

Muhtelif kuvvetlerin ağırlık merkezi

KUVVE-İ MUSAVVİRE : Ottoman Turkish

Cenâb-ı Hakkın izni ve kanunu ile maddiyatın şekil ve suretini alma kabiliyeti (Bak: Madde-i musavvire)

KUVVE-İ MUTASARRIFA : Ottoman Turkish

Mütehayyile vasıtasıyla zihinde hazırlanan şeyleri tertib kuvveti

KUVVE-İ MÜDRİKE : Ottoman Turkish

İdrak kuvveti. Beş duygunun, hissin zihinde duyulması, anlaşılması

KUVVE-İ MÜMEYYİZE : Ottoman Turkish

İnsanın iç âleminde hissedilenleri birbirinden ayırdetme kudreti. * Hayır ve şerri anlayıp ayıran bir duygu ve kuvvet

KUVVE-İ MÜTEHAYYİLE : Ottoman Turkish

Hissolunan şeyin gıyabında resim ve tasvir kuvveti. Hayâl kuvveti

KUVVE-İ MÜVELLİDE : Ottoman Turkish

Tevlid edici kuvve, meydana getirci kuvvet

KUVVE-İ NÂTIKA : Ottoman Turkish

Konuşma, güzel ifade etmek kudreti

KUVVE-İ SEBUİYE : Ottoman Turkish

İnsanda başkalarına hücum ve zararları defetmek kuvvesi

KUVVE-İ SEBUİYE-İ GADABİYE : Ottoman Turkish

Zararlı şeyleri def'e sevkeden his ve kuvvet

KUVVE-İ TEŞRİİYE : Ottoman Turkish

Kanun vaz'etme kuvveti. şeriata uyan düsturlar yapma kuvveti. * Büyük Millet Meclisi

KUVVE-İ VÂHİME : Ottoman Turkish

Vehim ve hayâl duygusu. Kuruntu hâssesi

KUVVE-İ ZAHRİYE : Ottoman Turkish

Yardımcı ve imdatçı kuvvet

KUVVE-İ ZÂİKA : Ottoman Turkish

"Dildeki tad alma duygusu. (Bak: Dil)(Ağızdaki kuvve-i zâika bir kapıcıdır; mide, cesedin idâresi noktasında bir efendi ve bir hâkimdir. O saraya veyahut o şehre gelen ve sarayın hâkimine verilen hediyenin yüz derece kıymeti varsa, kapıcıya bahşiş nev'inden ancak beş derecesi muvafık olur.. fazla olamaz. Tâ ki; kapıcı gururlanıp, baştan çıkıp, vazifeyi unutup, fazla bahşiş veren ihtilâlcileri saray dahiline sokmasın. İşte bu sırra binâen, şimdi iki lokma farzediyoruz. Bir lokma, peynir ve yumurta gibi mugaddi maddeden kırk para; diğer lokma, en âlâ baklavadan on kuruş olsa.. bu iki lokma ağıza girmeden, beden itibariyle farkları yoktur, müsâvidirler; boğazdan geçtikten sonra, cesed beslemesinde yine müsâvidirler. Belki, bazan kırk paralık peynir, daha iyi besler. Yalnız, ağızdaki kuvve-i zâikayı okşamak noktasında yarım dakika bir fark var. Yarım dakika hatırı için kırk paradan on kuruşa çıkmak, ne kadar mânâsız ve zararlı bir israf olduğu kıyas edilsin. Şimdi, saray hâkimine gelen hediye kırk para olmakla beraber, kapıcıya dokuz defa fazla bahşiş vermek, kapıcıyı baştan çıkarır, ""hâkim benim"" der. Kim fazla bahşiş ve lezzet verse; onu içeriye sokacak. İhtilâl verecek, yangın çıkaracak, ""Aman doktor gelsin, hararetimi teskin etsin, ateşimi söndürsün."" dedirmeye mecbur edecek. İşte, iktisad ve kanaat, hikmet-i İlâhiyyeye tevfik-ı harekettir. Kuvve-i zâikayı kapıcı hükmünde tutup, ona göre bahşiş verir. İsraf ise; o hikmete zıt hareket ettiği için çabuk tokat yer, mideyi karıştırır, iştiha-yı hakikiyi kaybeder. Tenevvü-ü et'imeden gelen sun'i bir iştiha-yı kâzibe ile yedirir, hazımsızlığa sebebiyet verir, hasta eder. L.)"