Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
MEYAMİN : Ottoman Turkish

(Meymenet. C.) Bereketler, mutluluklar, uğurlar

MEYAN : Ottoman Turkish

(Bak: Miyân)

MEYASİR : Ottoman Turkish

(Meysur. C.) Kolaylaştırılmış şeyler

MEYAZİB : Ottoman Turkish

Oluklar. Su yolları

MEYD : Ottoman Turkish

Deprenmek. Sallanmak. * Ziyaret etmek. * Hareket etmek. * Kırağı çalmak. * Meyletmek. * Neşv ü nemâ bulmak. * Başı dönüp midesi bulanmak

MEYDAN : Ottoman Turkish

Arsa. * Geniş yer. * Etrafı çevrilmiş, üstü açık geniş yer

MEYDAN DAYAĞI : Ottoman Turkish

"Eskiden askeri mekteblerle kışlalarda tatbik edilen cezalardan biridir. Meydanda tatbik edildiği için bu adı almıştır. Arkadaşını yaralamak, hoca ve zâbitine hakarette bulunmak gibi büyük kabahatlerden dolayı verilen bu dayak cezası, saf saf dizilen bütün talebelerin; asker ise kışladaki askerlerin huzurunda atılırdı. Cezaya çarpılacak talebe yahut asker, meydana getirilerek cezayı icab ettiren kabahatle meydan dayağının tatbiki için verilen karar okunduktan sonra serilen bir battaniye üzerine yüzükoyun yatırılır, başının ucuna ve ayaklarının üstüne kuvvetli birer hademe yahut asker oturtulur, okulun inzibât subayı, asker ise bölüğün subaylarından biri ince kızılcık sopasıyla kaba etlerine vururdu.Bu gibi cezalar, herkes ibret alıp bu suçlar işlenmemesi için herkesin gözü önünde icra edilirdi."

MEYDAN-I HARB : Ottoman Turkish

Savaş meydanı, muhârebe alanı, harp meydanı

MEYDAN-I HAŞİR : Ottoman Turkish

"Haşir meydanı. Haşrin yeri.(Sual: Meydan-ı Haşir nerededir?Elcevab: $ Hâlik-ı Hakîm'in herşeyde gösterdiği hikmet-i âliye, hatta tek küçük bir şey'e, çok büyük hikmetleri takmasiyle tasrih derecesinde işaret ediyor ki: Küre-i Arz; serseriyane, bâd-ı heva azim bir dâireyi çizmiyor.. belki mühim bir şey etrafında dönüyor ve meydan-ı ekberin daire-i muhitasını çiziyor, gösteriyor. Ve bir meşher-i azimin etrafında gezip, mahsulât-ı mâneviyesini ona devrediyor ki, ileride o meşherde, enzar-ı nâs önünde gösterilecektir. Demek, yirmibeş bin seneye karib bir daire-i muhitanın içinde, rivayete binaen Şâm-ı Şerif kıt'ası bir çekirdek hükmünde olarak o daireyi dolduracak, bir meydan-ı haşir bastedilecektir. Küre-i Arzın bütün mânevi mahsulâtı, şimdilik perde-i gayb altında olan o meydanın defterlerine ve elvahlarına gönderiliyor ve ileride meydan açıldığı vakit, sekenesini de yine o meydana dökecek; o mânevi mahsulâtları da, gaibden şehadete geçecektir. Evet Küre-i Arz; bir tarla, bir çeşme, bir ölçek hükmünde olarak o meydan-ı ekberi dolduracak kadar mahsulât vermiş ve onu istiab edecek mahlukat ondan akmış ve onu imlâ edecek masnuat ondan çıkmış. Demek Küre-i Arz bir çekirdek ve meydan-ı haşir, içindekilerle beraber bir ağaçtır, bir sünbüldür ve bir mahzendir. Evet, nasılki nurani bir nokta, sür'at-i hareketiyle nurani bir hat olur veya bir daire olur. Öyle de: Küre-i Arz; sür'atli, hikmetli hareketiyle bir daire-i vücudun temessülüne ve o daire-i vücud mahsulâtiyle beraber, bir meydan-ı haşr-i ekberin teşekkülüne medardır. $ M.)"

MEYDAN-I İMTİHAN-I İNS Ü CÂN : Ottoman Turkish

İnsan ve cinlerin imtihan meydanı, yani dünya

MEYDAN-I MAHŞER : Ottoman Turkish

Mahşer meydanı

MEYDÂN : Ottoman Turkish

saha, alan

MEYEH : Ottoman Turkish

Su, mâ

MEYELAN : Ottoman Turkish

"Bir tarafa eğilmiş olma. Ziyâde meyil gösterme. İltizam.(Fıtrat yalan söylemez. Bir çekirdekteki meyelân-ı nümuvv der: ""Ben sünbülleneceğim, meyve vereceğim."" Doğru söyler. Yumurtada bir meyelân-ı hayat var. Der: ""Piliç olacağım."" Biiznillâh olur. Doğru söyler. Bir avuç su, meyelân-ı incimad ile der: ""Fazla yer tutacağım."" Metin demir onu yalan çıkaramaz; sözünün doğruluğu demiri parçalar. Şu meyelânlar, iradeden gelen evâmir-i tekviniyenin tecellileridir, cilveleridir. M.)"

MEYELÂN : Ottoman Turkish

eğilim, istek

MEYEZD : Ottoman Turkish

f. Düğün veya işret meclisi

MEYH : Ottoman Turkish

şefâat etmek. * Vermek. * Avuçta su tutmak. * Sallanarak yürümek

MEYHEM : Ottoman Turkish

"""Hâlin nedir, nasılsın?"" mânasına kullanılır."

MEYİL : Ottoman Turkish

istek, yönelme

MEYL : Ottoman Turkish

Ortadan bir tarafa eğik olmak. * İstek. Yönelme. Arzu. * Sevme, tutulma, âşık olma. * Gönül akışı

MEYL : Ottoman Turkish

istek, yönelme

MEYL-İ TAHADDÎ : Ottoman Turkish

Meydan okuma meyli. Üstünlüğünü göstermek fikri

MEYL-ÜT TAHRİB : Ottoman Turkish

Bozma ve yıkma isteği, meyli

MEYL-ÜT TEFEVVUK : Ottoman Turkish

Üstünlük elde etmek meyil ve arzusu. (Bak: Himmet)

MEYL-ÜT TEVESSÜ' : Ottoman Turkish

Genişleme isteği. Genişleme meyli