Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
MEVSUK-UL KELİM : Ottoman Turkish

Sözlerine inanılır. Söylediği şeylere itimad edip güvenilir

MEVSUKAN : Ottoman Turkish

Sağlam, delile dayanır, itimad edilir şekilde

MEVSUKİYET : Ottoman Turkish

Sağlamlık, gerçeklik. İnanılır hâl

MEVSUL : Ottoman Turkish

Erişen. Vasıl olan. * Birleşmiş. Kendine başka şey vasıl olmuş olan. Bitirmiş. Vasledilmiş

MEVSULE : Ottoman Turkish

Bitiştirilmiş

MEVSUM : Ottoman Turkish

(Vesm. den) İşaretlenmiş, damgalanmış, nişanlanmış. * Ad verilmiş, isimlendirilmiş

MEVSUME : Ottoman Turkish

Tamamen baştan aşağı süslü zırh. * Bahar yağmuru ile ıslanmış toprak

MEVSUT : Ottoman Turkish

Ortada. Vasat olan

MEVSÛF : Ottoman Turkish

vasıflı, sıfatlanan

MEVSÛK : Ottoman Turkish

vesikalı, belgeli, sağlam

MEVSÛKAN : Ottoman Turkish

elgeli bir biçimde

MEVSÛL : Ottoman Turkish

kavuşan, ulaşan, bitişen

MEVSÛLE : Ottoman Turkish

itiştirilmiş

MEVSIK : Ottoman Turkish

İtimad etmek. Emniyet etmek. İnanmak. * Yemin. Sözleşme

MEVT : Ottoman Turkish

"Ölüm. Âhirete göç. Dünyadan gitmek. * Mevt, mü'minler için dünya vazifelerinden ve imtihanından bir paydostur.(Sual: Furkan-ı Hakîm'de $ gibi âyetlerde: ""Mevt dahi, hayat gibi mahluktur, hem bir ni'mettir."" diye ifham ediliyor. Halbuki zâhiren mevt, inhilâldir, ademdir, tefessühtür, hayatın sönmesidir, hâdim-ül-lezzattır... Nasıl mahluk ve ni'met olabilir?Elcevab: ""Birinci Suâl""in cevabının âhirinde denildiği gibi, mevt, vazife-i hayattan bir terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekândır, bir tahvil-i vücuddur, hayat-ı bâkıyeye bir dâvettir, bir mebde'dir, bir hayat-ı bâkıyenin mukaddimesidir. Nasılki hayatın dünyaya gelmesi bir halk ve takdir iledir; öyle de, dünyadan gitmesi de bir halk ve takdir ile, bir hikmet ve tedbir iledir. Çünki, en basit tabaka-i hayat olan hayat-ı nebâtiyenin mevti, hayattan daha muntazam bir eser-i san'at olduğunu gösteriyor. Zira meyvelerin, çekirdeklerin, tohumların mevti tefessüh ile, çürümek ve dağılmakla göründüğü halde, gayet muntazam bir muamele-i kimyeviye ve mizanlı bir imtizâcat-ı unsuriye ve hikmetli bir teşekkülât-ı zerreviyeden ibaret olan bir yoğurmaktır ki, bu görünmeyen intizamlı ve hikmetli ölümü, sünbülün hayatiyle tezahür ediyor. Demek çekirdeğin mevti, sünbülün mebde-i hayatıdır; belki ayn-ı hayatı hükmünde olduğu için, şu ölüm dahi hayat kadar mahluk ve muntazamdır.Hem zihayat meyvelerin yahut hayvanların mide-i insaniyede ölümleri, hayat-ı insaniyeye çıkmalarına menşe' olduğundan; ""o mevt, onların hayatından daha muntazam ve mahluk"" denilir.İşte en edna tabaka-i hayat olan hayat-ı nebatiyenin mevti; böyle mahluk, hikmetli ve intizamlı olsa, tabaka-i hayatın en ulvisi olan hayat-ı insaniyenin başına gelen mevt, elbette yer altına girmiş bir çekirdeğin hava âleminde bir ağaç olması gibi, yer altına giren bir insan da, âlem-i berzahta elbette bir hayat-ı bâkıye sünbülü verecektir. M.)(Sizlere müjde! Mevt: İdam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firâk-ı ebedî değil, adem değil, tesâdüf değil, fâilsiz bir in'idam değil; belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahim tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediyye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksandokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır. M.)"

MEVT : Ottoman Turkish

ölüm

MEVT-ALUD : Ottoman Turkish

f. Ölüm gibi. Ölümlü. Korkunç. Ölü gibi

MEVT-İ AHMER : Ottoman Turkish

Kızıl ölüm. Kanlı ölüm. Öldürülmek. * Tas: Nefse karşı koymak

MEVT-İ EBYAZ : Ottoman Turkish

Ani ölüm. * Açlık

MEVT-İ ESVED : Ottoman Turkish

Boğazı sıkılmak veya suya atılmak suretiyle husule gelen ölüm

MEVT-İ HÂİL : Ottoman Turkish

Korkunç ölüm

MEVTA : Ottoman Turkish

Ölüler. Ölmüşler. Cenâzeler

MEVTA : Ottoman Turkish

ölü

MEVTA' : Ottoman Turkish

Ayağın bastığı yer

MEVTAN : Ottoman Turkish

(Mevetan) Cansız. * Baygın