Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
NEFİS-PEREST : Ottoman Turkish

Şeriat kanunlarına aykırı olarak, ahlâk kaidesini tanımadan nefsinin isteklerine uyan. Nefsine taparcasına düşkün olan

NEFİS-PERVER : Ottoman Turkish

f. Nefsini çok sevip besleyen, nefsi isteklerine çok düşkün

NEFİSPEREST : Ottoman Turkish

nefsine aşırı düşkün olan

NEFİSPERVER : Ottoman Turkish

nefsini seven

NEFİSPERVERÂNE : Ottoman Turkish

nefsini severcesine

NEFİT : Ottoman Turkish

Kaynamak, galeyan

NEFİTE : Ottoman Turkish

Unu suya koyup kaynatıp koyulaşıncaya kadar karıştırmak

NEFİY : Ottoman Turkish

(Bak: Nefy)

NEFİY : Ottoman Turkish

olumsuzluk, yok sayma, sürme, sürgün

NEFİZ (NEFEZE) : Ottoman Turkish

Okun geçmesi gibi içe geçmek, işlemek. * Sözü geçer olmak

NEFK : Ottoman Turkish

Helâk olmak

NEFL : Ottoman Turkish

Sevab için yapılan ibâdet. Emredilmemiş, farz veya vâcib olmadan yapılan ibadet. Nâfile. * Birisine ganimet malı veya atiyye, ihsan vermek. * Yemin etmek

NEFR : Ottoman Turkish

"Heyecan verici bir emirden dolayı bir yerden bir yere fırlayıp çıkmaktır. Ürkmek demek olan ""Nüfur"" da bu mânâdandır. Fakat ""Nüfur"" tek başına kaçıp kurtulmak için menfi bir harekette kullanıldığı hâlde; ""nefr"", düşmana karşı gaza için fırlayıp çıkmakta kullanılır. Ve böyle çıkıp toplanan cemaate ""nefir"", herbirine de ""nefer"" denilir.İmamın, halkı cihada dâvet ve tahrik etmesine de ""istinfar"" tâbir olunur ki, lisanımızın şimdiki ıstılâhında ""seferberlik emri"", frenklerde de ""mobilizasyon"" yâni, halkı yerinden oynatma tâbir edilir. (E.T.)"

NEFRET : Ottoman Turkish

Tiksinmek, ürküp kaçmak. * Birisinin yakını ve akrabası

NEFRET : Ottoman Turkish

tiksinme

NEFRETBAHŞ : Ottoman Turkish

f. İnsana nefret veren, iğrendiren, tiksindiren

NEFRETKÂRÂNE : Ottoman Turkish

nefret ederek, tiksintiyle

NEFRİN : Ottoman Turkish

Lânet, beddua. * Söğüp saymak.(Hassasiyet-i ilmiyenin tezayüdüyle ve her günde otuz bin cenazeyi gösteren mevtin ikazatıylae o gaflet perdesi parçalanıyor. Ecnebilerin tağutlarıyla ve fünun-u tabiiyeleriyle dalâlete gidenlere ve onları körü körüne taklid edip ittiba' edenlere binler nefrin ve teessüfler. L.)

NEFRİN : Ottoman Turkish

lânet

NEFRİN-HÂN : Ottoman Turkish

f. Sövüp sayan

NEFRİN-KÜNÂN : Ottoman Turkish

f. Lânet okuyan, sövüp sayan

NEFS : Ottoman Turkish

Gülme hususunda ifrata gitmek. * Çok fazla gülmek

NEFS : Ottoman Turkish

can, kendi, istek duygusu, nefis

NEFS-İ AMEL : Ottoman Turkish

Amelin ta kendisi

NEFS-İ EMMARE : Ottoman Turkish

"İnsanın çirkin ve şeytanın teşviklerine itirazsız ve mücahedesiz tâbi olması hâli.(Nefs-i emmârenin istibdad-ı rezilesinden selâmetimiz İslâmiyete istinad iledir. O habl-ül metine temessük iledir. Ve haklı hürriyetten hakkıyla istifade etmek, imandan istimdat iledir. H.)(Bir zaman evliya-yı azimeden; nefs-i emmaresinden kurtulanlardan birkaç zattan, şiddetli mücahede-i nefsiyeler ve nefs-i emmareden şekvalarını gördüm. Çok hayret ediyordum. Hayli zaman sonra, nefs-i emmarenin kendi desaisinden başka, daha şiddetli ve daha ziyade söz dinlemez ve daha ziyade ahlâk-ı seyyieyi idame eden ve heves ve damar ve âsab, tabiat ve hissiyat halitasından çıkan ve nefs-i emmarenin son tahassüngâhı bulunan ve nefs-i emmareyi tezkiyeden sonra onun eski vazife-i seyyiesini gören; ve mücahedeyi, âhir ömre kadar devam ettiren bir mânevi nefs-i emmareyi gördüm. Ve anladım ki, o mübârek zatlar, hakiki nefs-i emmareden değil; belki mecazi bir nefs-i emmareden şekva etmişler. Sonra gördüm ki, İmam-ı Rabbani dahi bu mecazi nefs-i emmareden haber veriyor.Bu ikinci nefs-i emmarede şuursuz kör hissiyat bulunduğu için, akıl ve kalbin sözlerini anlamıyor ve dinlemiyor ki onlarla ıslâh olsun ve kusurunu anlasın. Yalnız tokatlar ve elemler ile nefret edip, veya tam bir fedailikle her hissini maksadına feda etsin. K.L.)"