Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
NEFUR : Ottoman Turkish

Ürken, ürküp kaçan. * Herkese iyiliği dokunan kimse

NEFUZ : Ottoman Turkish

Çocuk düşüren kadın

NEFY : Ottoman Turkish

"Sürgün etmek. Birisini kendi rızası olmadan, bir yerden başka bir yere nakletmek, sürmek. * Gr: Bir şeyin olmadığını ifade eden (olumsuzluk) edatı. Müsbetin zıddı, menfi olan. Bir şeyin yokluğunu veya olmadığını iddia. (Bak: İnkâr)(İşte küffarın ve ehl-i dalâletin bir hakikat-ı imaniyeyi inkâr ve nefyetmelerinde kuvvet yoktur. Çünkü, nefiy sırrıyla ittifakları kuvvetsizdir. Bin nefyediciler, bir tek hükmündedir. Meselâ: Bütün İstanbul ahalisi, Ramazanın başında Ayı görmediğinden nefyetse, iki şâhidin isbâtiyle o cemm-i gafirin nefiy ve ittifakı sukut eder. L.)(Nefiy dahi iki kısımdır.Birisi: ""Has bir mevkide ve hususi bir cihette yoktur."" der. Bu kısım ise, isbat edilebilir. Bu kısım da bahsimizden hariçtir.İkinci kısım ise: Dünyaya ve kâinata ve âhirete ve asırlara bakan imani ve kudsi ve âmm ve muhit olan mes'eleleri nefiy ve inkâr etmektir. Bu nefiy ise... hiçbir cihetle isbat edilmez. Belki kâinatı ihata edecek ve âhireti görecek ve hadsiz zamanın her tarafını temâşâ edecek bir nazar lâzımdır; tâ o gibi nefiyler isbat edilebilsin. Ş.)"

NEFY : Ottoman Turkish

nefiy, yok sayma, sürme, sürgün

NEFY EDÂTI : Ottoman Turkish

"Arabçada ""Lâ"", Farsçada ""Nâ"" gibi olumsuzluk bildiren edât."

NEFY-İ EBED : Ottoman Turkish

Bir daha dönmemek üzere nefyedip sürme

NEFY-İ MÜLK : Ottoman Turkish

Bir malın başkasına ait olduğunu söyleme

NEFYAN : Ottoman Turkish

Vurma ânında yara ve cerahatten akan kan

NEFYETMEK : Ottoman Turkish

yok saymak, sürgün etmek

NEFZ : Ottoman Turkish

Saçma, yayma. Neşretme. * Silkmek. * Nazar etme, bakma

NEFŞ : Ottoman Turkish

Açmak. * Yapmak. * Yün ve pamuk atmak. * Davarların, geceleyin yayılıp çobansız otlaması

NEFŞELE : Ottoman Turkish

Yürüken toprağı ayağıyla tozutmak

NEGATİF : Ottoman Turkish

Fr. Mat: Sıfırdan küçük, önünde eksi işareti bulunan sayı. Menfi. * Gerçekteki karanlık ve aydınlık kısımları tersine gösteren fotoğraf camı veya filmi. ( Bak: Menfi)

NEGÜHİDE : Ottoman Turkish

f. Çirkin, kötü

NEHA : Ottoman Turkish

Pek akıllı adam. * İhtiyacı terkeylemek. (Güya kendi nefsi cihetinden menedilmiş demektir.)

NEHABİK : Ottoman Turkish

Bildikleriyle amel etmeyip halka da öğretmeyen

NEHABİR : Ottoman Turkish

(Nühbur. C.) Kum yığınları, kum tepeleri

NEHAFE : Ottoman Turkish

Tıksırmak, aksırmak. * Nefes verip almak

NEHAK : Ottoman Turkish

Eşek anırtısı

NEHAKE(T) : Ottoman Turkish

Bahadırlık, kahramanlık, şecaat. * Keskinlik

NEHAMÎ : Ottoman Turkish

Demirci

NEHAR : Ottoman Turkish

(C.: Enhür) Fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar olan aydınlık. * Toy kuşunun yavrusu. * Altın

NEHAR-I EBYAZ : Ottoman Turkish

Gündüzün beyazlığı, gündüze benzeyen beyazlık. Beyazlığın parlaklığı

NEHAR-I ÖRFÎ : Ottoman Turkish

Güneşin tuluundan gurubuna
doğuşundan batışına
kadar olan zaman

NEHAR-I ŞER'Î : Ottoman Turkish

Fecr-i sadıktan güneşin batışına kadar olan müddet