Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
SALHHANE : Ottoman Turkish

f. (Bak: Selhhane)

SALHURDE : Ottoman Turkish

f. Çok yaşlı, pek ihtiyar

SALHÂNE : Ottoman Turkish

mezbaha

SALİB : Ottoman Turkish

(C.: Sulub-Salbân) Haç. * Şiddetli, şedit. * Heybetli

SALİB(E) : Ottoman Turkish

Bir şeyin vücudunu veya vukuunu inkâr eden. * Kapıp götüren, zorla alan. * Alan. * Bir şeyin vücudunun olmadığını veya meydana gelmediğini söyleyip isbat eden

SALİBE : Ottoman Turkish

Ayakları yarık olan kadın

SALİBE-İ KÜLLİYE : Ottoman Turkish

"Man: Bir şeyin nefyine delâlet eden kaziye. Bir şeyin bütün bütün olmadığını veya mevcudattan hiç birisine hâkim ve müessir olmadığını iddia ve isbat eden hüküm.(Halk-ı eşya hakkında ""mucibe-i külliye"" sâdık olmadığı takdirde ""salibe-i külliye"" sâdık olur. Yâni ya bütün eşyanın Hâlikı Allah'tır veya Allah hiçbir şeyin Hâlikı değildir. Çünkü: Eşyanın arasında muntazam tesanüd ile halk ve yaratmak, tecezziyi kabul etmez bir küldür. Baziyet yoktur. Ya ""mucibe-i külliye"" olacaktır veya ""salibe-i külliye"" olacaktır. Başka ihtimal yok. Her şeyde illetin ademini tevehhüm eden vehmin vâhi hükmünde bir kıymet yok. Binaenaleyh, ednâ bir şeyde Hâlıkiyet eseri göründüğü zaman, bütün eşyada tahakkuk eder. Ve keza Hâlık ya birdir veya gayr-ı mütenahîdir, evsat yoktur. Zira sani' vâhid-i hakiki olmazsa, kesir-i hakiki olacaktır. Kesir-i hakiki ise gayr-i mütenahîdir. Maahaza nuru neşredenin nursuz, icad edenin vücudsuz, icab ettirenin vücubsuz olması muhaldir.Ve keza ilim sıfatını ihsan edenin ilimsiz, şuuru ihsân edenin şuursuz, ihtiyarı verenin ihtiyarsız, iradeyi verenin iradesiz, kâmil şeylerin sani'i gayr-ı kâmil olduğunu telâkki etmek muhaldir.Ve keza, aynı tersim, basarı tasvir ve nazarı tenvir edenin basarsız olduğunu düşünmek, ancak basar ve basiretten mahrum olan adamın işidir. Maahaza, masnu'daki kemalât tamamen Sâni'deki kemalden akan bir feyizdir. Fakat kuşlardan yalnız sineği gören, tanıyan bir mikrop, kartalı gördüğü zaman ""bu kuş değildir"" der. Çünkü, sinekteki şeyler onda yoktur. M.N.)"

SALİBİYYUN : Ottoman Turkish

Hristiyanlar

SALİD : Ottoman Turkish

Pak, temiz

SALİF : Ottoman Turkish

Boynun genişliği, kalınlığı

SALİF : Ottoman Turkish

geçen, geçmiş

SALİF(E) : Ottoman Turkish

Evvelce geçen, geçmiş. Mukaddem

SALİF-ÜL ARZ : Ottoman Turkish

Dünyanın ve arzın evveli veya geçmiş zamanı. * Evvelce arz olunan

SALİF-ÜL BEYAN : Ottoman Turkish

Bildirilmiş, beyanı geçmiş

SALİF-ÜZ ZİKR : Ottoman Turkish

Bildirilen, zikri geçen, mezkûr. Yukarıda ismi geçen. Yukarıda, daha evvel söylenen

SALİG : Ottoman Turkish

(C.: Sulag) Altı yaşındaki sığır

SALİH : Ottoman Turkish

Kara yılan

SALİH (A.S.) : Ottoman Turkish

"Büyük peygamberlerden olup Hicaz ile Şam arasında oturmuş olan Semud kavmine gönderilmişti. Semud kavmi Âd kavminden sonra Arap yarımadasında kuvvet ve ma'muriyet bulup küfür ve dalâlete meyl ile putlara ibadet ediyorlardı. Salih (A.S.) kendilerini hak dine davet etmiş ise de, inanmayıp kendisinden mu'cize istemeleri üzerine; Allah, bir kayadan bir dişi deve çıkarmış ve deve derhal yavrulamış; bu hayvanla yavrusuna bakılması Salih Peygamber tarafından kavmine tavsiye olunduğu halde, bunlar deveyi dahi öldürdüklerinden Allah'ın gazabına uğramışlardı. İmana gelen küçük bir kısmın gerisi, mahv ve helâk olmuştu. Hz. Salih (A.S.), bir rivayette Mekke'ye ve bir rivayette de Kudüs'e çekilip orada vefat etmiştir. Enbiya-i Arab'dan olduğu halde Tevrat'ta zikredilmiştir."

SALİH(A) : Ottoman Turkish

(Salâh. dan) İşe yarar, elverişli, uygun, iyi. Haklı olan, itikatlı, dindar, dinî emirlere uyan. * Faziletli, ehl-i takva olan

SALİHA : Ottoman Turkish

Safi gümüş. * İyi, sâlih kimse

SALİHAT : Ottoman Turkish

Dine uygun iyi hareketler. Cenab-ı Hakk'ın ve Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın beğeneceği işler, iyilikler. * Hayır ve hasenat sâhibi müslüman kadınlar

SALİHÛN : Ottoman Turkish

Salih kimseler, günahkâr olmayanlar, salihler

SALİL : Ottoman Turkish

Demirden çıkan ses. Demir sesi

SALİYE : Ottoman Turkish

Edb: Yeni yılı tebrik maksadıyla sene başında yazılan tarihli medhiye

SALK : Ottoman Turkish

Şiddetli ses. * Vurmak. * Hâmile kadının ağrısı tutup bağırması