Ottoman Turkish
SULHPERVER : Ottoman Turkish
arışsever
SULİYY : Ottoman Turkish
Ateşin yanması
SULLA' : Ottoman Turkish
(C.: Sıllâ) Enli yassı taş. * Ot bitmeyen mevzi
SULLAA : Ottoman Turkish
Büyük, enli taş. * Ot yetişmeyen yer
SULSUL : Ottoman Turkish
(C.: Salâsıl) Üveyik kuşu
SULSULE : Ottoman Turkish
Havuz veya kap dibinde kalan su artığı
SULT : Ottoman Turkish
(C.: Eslât) Büyük bıçak
SULTA : Ottoman Turkish
Baskı, otorite
SULTAN : Ottoman Turkish
"Reis. İslâm Hükümdarı. Hâkimiyet sahibi. Padişah. * Allah. (C.C.) * Kuvvet, kudret ve hâkimiyet sâhibi. * Hükümdar âilesinden olan anne, kız gibi kadınlardan her biri. * Hüccet ve delil. * Kahr ve tegallüb mânasında masdardır. Her şeyin yavuz, şiddet ve satvetine denir. Kelimenin aslı ""selit"" olup, cem'i sultandır. Selit ise, zeytinyağının ismidir. Zeytinyağı kandilinin ışığıyla ışıklandırma yapıldığı gibi, padişâh ve vali dahi şule-i adl ve zabt ü ihtimamıyla memleketini tenvir etmek münâsebetiyle onlara da bu mâna ıtlak olunmuştur. (Kamus-u Okyanus'tan hülâsadır.)(Sultan-ı kâinat birdir. Her şeyin anahtarı O'nun yanında, her şeyin dizgini O'nun elindedir. Her şey O'nun emriyle halledilir. O'nu bulsan her matlubunu buldun, hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun. M.)(Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelî'nin kudretiyle, yokluk karanlıklarından, ziyadâr varlık âlemine çıkarılan mahluklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş. Ve emanet-i kübrayı bize vermiştir. Biz, haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de o saadet-i ebediye yollarını te'min etmekle re's-ül mâlımız olan istidatlarımızı nemâlandırmaktır. Ve şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelî'den risalet vazifesiyle gelip, riyaset eden benim. İ.İ.)"
SULTAN : Ottoman Turkish
padişah, saltanat süren
SULTAN REŞAD : Ottoman Turkish
(Mi:
1918) Meşrutiyet devri Osmanlı Padişahıdır. Merhametli ve halim tabiatlı olan bu dindar ve abdestsiz gezmiyen padişah, Mevlevi Tarikatına bağlı idi. Boş vakitlerini Mesnevi okumakla geçirirdi
SULTAN SELİM HAN : Ottoman Turkish
(Bak: Yavuz Sultan Selim)
SULTAN SÜLEYMAN HAN : Ottoman Turkish
"(Hi:
974) Osmanlı Padişahlarının onuncusu, İslâm Halifelerinin yetmişbeşincisidir. Yavuz Sultan Selim Han'ın oğludur. Avrupa-vari bir kısım kanunlar yapılmasına vesile olduğundan Kanuni nâmı ile de tanınır. Padişahlık yılları Osmanlı Devletinin en haşmetli devri olup, Avrupa, Asya Osmanlıların emrinde idi. İstanbul payitahttı. Bir fikir vermek için o zaman İstanbuldaki eserlerden bir kaç misal vereceğiz. İlk olarak o zamanda yapılan bir sayıma göre: 485 câmi, 4494 mescid, 100 imâret, 417 kervansaray, 1653 ilk mekteb, 335 tekke, 4985 çeşme, 874 hamam, 743 kilise, onbir binden ziyade sokak ve cadde tesbit edilmişti.İstanbul böyle iken Avrupa'lı bir muharrir; Avrupa'yı şöyle anlatır: ""Avrupalılar bin sene banyosuz kaldı. Orta çağda pis ve kirli bulunmak bir faziletti. Bu çağlarda Avrupa baştan aşağı kaşınıyordu."""
SULTAN-ÜD DEM : Ottoman Turkish
Vücutta kanın galeyanı
SULTAN-I MAZLUM : Ottoman Turkish
Mâsum, zulme uğramış sultan. (Bundan kinaye II. Abdulhamid Han'dır.)
SULUH : Ottoman Turkish
Sahte olmayıp geçer akçalar. Sağlam ve hakiki paralar
SULUL : Ottoman Turkish
Bozulup fena kokmak
SUM : Ottoman Turkish
Sarımsak
SUM' : Ottoman Turkish
Pervane denilen kelebek
SUM'A : Ottoman Turkish
İhlâssızlıktan çıkan, işitilsin ve bilinsin için yapılan iş, gizli riyakârlık
SUMARİ : Ottoman Turkish
Dübür
SUMAT (SUMT) : Ottoman Turkish
Susmak, sükut etmek
SUME : Ottoman Turkish
Koyuna yapılan işaret ve nişan
SUMLUH : Ottoman Turkish
Kulak kiri
SUMM : Ottoman Turkish
İşitmez olanlar, sağır olanlar. Duymayanlar
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani