Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
SÜKÛTÎ : Ottoman Turkish

Sessizlikte olan. Çok ses çıkarmayan. Az konuşan

SÜKÛTÎ : Ottoman Turkish

susma ile ilgili

SÜLAE : Ottoman Turkish

Hurma yaprağının, başında olan dikeni

SÜLAH : Ottoman Turkish

Necis, pis

SÜLAL : Ottoman Turkish

İshal olmak

SÜLALE : Ottoman Turkish

Soy, sop. Bir kimsenin soyu

SÜLALE-İ TÂHİRE : Ottoman Turkish

Temiz sülale olan Hazret-i Muhammed'in (A.S.M.) soyu

SÜLAM : Ottoman Turkish

El arkası

SÜLAMA : Ottoman Turkish

Parmak kemiği. * Küçük içi boş kemik

SÜLAS : Ottoman Turkish

Akıl gitmek. * Delirmek

SÜLASA' : Ottoman Turkish

Salı

SÜLASÎ : Ottoman Turkish

Üçlü. Üçe mensub. * Gr: Harf-i aslîsi üç harf olan kelime

SÜLASÎ MEZİD : Ottoman Turkish

Esası, kelime kökü üç harften ibaret olduğu halde, başka harfler ilâvesiyle, başka masdar teşkil edilmiş olur. Aslı üç harfli masdar demektir

SÜLASÎ MEZİDÜN FİH : Ottoman Turkish

Gr: Zaid harf almış ve kökünde üç aslî harf bulunan kelime

SÜLASÎ MÜCERRED : Ottoman Turkish

Gr: Üç harfli aslî kelime kökü

SÜLEHA : Ottoman Turkish

sâlihler, iyi hâlliler

SÜLEHFAT : Ottoman Turkish

(C.: Selâhıf) Kaplumbağa

SÜLEK : Ottoman Turkish

(C.: Sülekân) Keklik kuşunun erkeği. (Müe: Süleke)

SÜLEYMAN (A.S.) : Ottoman Turkish

"Beni İsrail Peygamberlerindendir. Davud (A.S.) ın oğludur. Babasının vasiyyeti üzerine Beyt-ül Makdisi yedi senede inşa ettirdi. Kudüste büyük bir hükümet sarayı yaptırdı. Şark ve garb melikleri kendisine itaate geldiler. Kırk sene hem peygamberlik, hem padişahlık yaptı. Beni İsrailden Yahuda ve Bünyamin oğulları kendi hâkimiyeti altındaydılar. Diğer on kabile diğer İsrail Devletini teşkil ettiler. Yahuda Devleti Süleyman (A.S.) oğulları elinde ve merkezi Kudüs idi. (Bak: Belkıs, Davud)(Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm, cin ve şeytanları ve ervah-ı habiseyi teshir edip, şerlerini men' ve umûr-u nâfiada istihdam etmeyi ifade eden şu âyetler: $ ilâ âhir... $ ilâ âhir... âyetiyle diyor ki: Yerin, insandan sonra, zişuur olarak en mühim sekenesi olan cin, insana hizmetkâr olabilir. Onlara temas edilebilir. Şeytanlar da düşmanlığı bırakmaya mecbur olup, ister istemez hizmet edebilirler ki Cenab-ı Hakk'ın evamirine musahhar olan bir abdine, onları musahhar etmiştir. Cenab-ı Hak mânen şu âyetin lisan-ı remziyle der ki: ""Ey insan! Bana itaat eden bir abdime cin ve şeytanları ve şerirlerini itaat ettiriyorum. Sen de benim emrine musahhar olsan, çok mevcudat, hattâ cin ve şeytan dahi, sana musahhar olabilirler.""İşte beşerin, san'at ve fennin imtizacından süzülen, maddi ve manevi fevkalâde hassasiyetinden tezahür eden ispirtizma gibi celb-i ervah ve cinlerle muhabereyi şu âyet, en nihayet hududunu çiziyor ve en faideli suretlerini tâyin ediyor ve ona yolu dahi açıyor. Fakat şimdiki gibi; bazan kendine emvat nâmını veren cinlere ve şeytanlara ve ervâh-ı habiseye musahhar ve maskara olup oyuncak olmak değil, belki tılsımat-ı Kur'aniye ile onları teshir etmektir, şerlerinden kurtulmaktır. S.)"

SÜLEYMAN ÇELEBİ : Ottoman Turkish

"İlk mevlid yazan ve bunda en çok muvaffak olan ehl-i velâyet bir zât olup, hicri 780'de Bursa'da vefat etmiştir. ""Vesilet-ün Necât"", meşhur mevlid kitabının esas adıdır."

SÜLEYMANVÂRÎ : Ottoman Turkish

Süleyman aleyhisselâm gibi

SÜLFE : Ottoman Turkish

Kişinin aceleyle hazırladığı yemek

SÜLLAF : Ottoman Turkish

(Selef. C.) Selefler. Önce gelip geçmiş olanlar

SÜLLE : Ottoman Turkish

Cemaat, topluluk, çok cemaat. * Çok para

SÜLLEM : Ottoman Turkish

Merdiven, basamak. * Derece. * Tıb: Kulağın içindeki içiçe daireler şeklinde olan boşluğun adı