Multilingual Turkish Dictionary

Ottoman Turkish

Ottoman Turkish
TALAN : Ottoman Turkish

f. Çapul, yağma. * Birisinin malının, herkes tarafından kapışılması

TALANGER : Ottoman Turkish

f. Yağmacı, talancı, çapulcu

TALANGERÎ : Ottoman Turkish

f. Çapulculuk, yağmacılık

TALAR : Ottoman Turkish

f. Dört direk üzerine yapılan ve geceleri yatılan yer. * Salon, büyük oda

TALASİM : Ottoman Turkish

(Tılsım. C.) Tılsımlar

TALAVET : Ottoman Turkish

Güzel, hüsün. Şirinlik, zariflik. * Ağızda çıkan bir nevi yara

TALAZZİ : Ottoman Turkish

(Lazâ. dan) Alev çıkarma. Alevlenme

TALE : Ottoman Turkish

"(Tavl. dan) ""Uzun olsun"" mânâsındadır."

TALEB : Ottoman Turkish

İsteme. İstenme. Dileme. İstek

TALEB : Ottoman Turkish

talep, isteme, istek

TALEB-İ RÜ'YET : Ottoman Turkish

Görmeyi istemek. Hz. Musa'nın (A.S.) Cenab-ı Hakk'ı görmek istemesi

TALEBDÂR : Ottoman Turkish

f. Alacaklı

TALEBE : Ottoman Turkish

(Tâlib. C.) İstekliler. * Şakird. Tahsile çalışan. Öğrenen. Öğrenci

TALEBE : Ottoman Turkish

isteyen, öğrenci

TALEBE-İ ULÛM : Ottoman Turkish

"Yüksek dinî ilimleri okuyan talebe. (Bak: Âlem-i berzah)(İmam-ı Şâfiî (K.S.) gibi büyük zâtlar: ""Talebe-i ulûmun hattâ uykusu dahi ibadet sayılır."" diye ziyade ehemmiyet vermişler. Ş.)"

TALEBKÂR : Ottoman Turkish

f. İstekli, talebli, arzulu

TALEF : Ottoman Turkish

Fazl. Atâ, hediye, bahşiş, hibe. * Kanı heder olmak

TALEL : Ottoman Turkish

(C.: Tulul-Atlâl) Yıkılmış binada kalan duvar temeli

TALH : Ottoman Turkish

Necis bulaşmak, pislik bulaşmak. * Havuz dibinde kalan tortu. * Kene böceği

TALHA BİN UBEYDULLAH : Ottoman Turkish

"(R.A.)
Aşere-i mübeşşeredendir. Çok muharebelere iştirak etti, fedakârlığı büyüktü. Peygamberimiz (A.S.M.) ile muharebede iken kılıç darbesine karşı kolunu gerer ve onu muhafazaya çalışırdı, kendisinden ziyade Hz. Peygamber'i (A.S.M.) muhafazaya azmederdi. Kolu bu yüzden sakatlandı. Hz. Ali (R.A.) buyuruyor ki: ""Resul-i Ekrem'den (A.S.M.) duydum. Dedi ki: Talha ile Zübeyir, Cennet'te benim komşularımdandır."" Hicretin 36'ncı yılında Cemel Vak'asında şehid oldu."

TALİ : Ottoman Turkish

"Tilavet eden, okuyan. * İkinci derecede. Sonradan gelen. * Man: Birbirine bağlı iki kaziyeden ikincisi. Meselâ: ""Duman çıkıyorsa ateş vardır"" sözünde ""Ateş vardır"" sözü tâli'dir."

TALİ ' : Ottoman Turkish

Doğan. Tulu' eden. * Kısmet, kader, baht. * Nişangâhın arkasına düşen ok. * Yeni hilâl

TALİA : Ottoman Turkish

"Casus. * Nişancı. Asker önünden giden tabur. * Rehber, kılavuz; kafilenin önünde giden."

TALİB : Ottoman Turkish

(C.: Tulleb-Tullâb-Talebe) İsteyen, istekli. * Talebe, öğrenci

TALİBE : Ottoman Turkish

(C.: Tâlibât) Kız talebe. Mektebli kız