Multilingual Turkish Dictionary

English To Turkish

English To Turkish
DELEGATE : English Turkish Redhouse

del.e.gatedel'ıgît, del'ıgeyt isim delege, temsilci; elçi; vekil. fiil
havale etmek, devretmek.
görevlendirmek

DELEGATION : English Turkish Redhouse

del.e.ga.tionisim
delegasyon.
yetki verme

DELETE : English Turkish Redhouse

de.letedîlit' fiil silmek, çıkarmak

DELETION : English Turkish Redhouse

de.le.tiondîli'şın isim
silme, çıkarma.
yazıdan çıkarılan parça

DELIBERATE : English Turkish Redhouse

de.lib.er.atedîlîb'ırît sıfat
kasıtlı, maksatlı, önceden tasarlanmış.
temkinli, ölçülü, dikkatli

DELIBERATELY : English Turkish Redhouse

de.lib.er.ate.lyzarf kasten, mahsus, bile bile

DELIBERATION : English Turkish Redhouse

de.lib.er.a.tionisim
üzerinde düşünme, düşünüp taşınma.
görüşme, müzakere

DELICACY : English Turkish Redhouse

del.i.ca.cydel'ıkısi isim
incelik, kibarlık.
lezzetli şey

DELICATE : English Turkish Redhouse

del.i.catedel'ıkît sıfat
kolaylıkla kırılabilen, kırılgan, nazik.
hassas (alet).
hassas (konu); nazik (durum).
ince (yapı), narin.
hafif (koku, tat).
hafif, yumuşak (dokunuş).
hastalıklara pek dayanıklı olmayan

DELICATELY : English Turkish Redhouse

del.i.cate.lyzarf
incelikle.
dikkatle, ihtiyatla, büyük bir özenle

DELICATESSEN : English Turkish Redhouse

del.i.ca.tes.sendelıkıtes'ın isim şarküteri, mezeci

DELICIOUS : English Turkish Redhouse

de.li.ciousdılîş'ıs sıfat lezzetli, leziz, nefis

DELIGHT : English Turkish Redhouse

de.lightdîlayt' fiil
sevindirmek; sevinmek.
in
den zevk almak. isim
sevinç, zevk, keyif, haz.
sevinç veren şey

DELIGHTFUL : English Turkish Redhouse

de.light.fulsıfat hoş, güzel; zevkli

DELIMIT : English Turkish Redhouse

de.lim.itdîlîm'ît fiil sınırlandırmak, tahdit etmek

DELINEATE : English Turkish Redhouse

de.lin.e.atedîlîn'iyeyt fiil
şeklini çizmek.
betimlemek

DELINQUENCY : English Turkish Redhouse

de.lin.juen.cyisim
(çocuklarda) suç işleme.
borçların ödenmemesi

DELINQUENT : English Turkish Redhouse

de.lin.juentdîlîng'kwınt sıfat
suçlu, suç işleyen (çocuk).
ödenmemiş (hesap, vergi, borç v.b.).
borçlarını ödememiş. isim çocuk suçlu

DELIRIOUS : English Turkish Redhouse

de.lir.i.ousdîlîr'iyıs sıfat
sayıklayan.
çılgına dönmüş

DELIRIUM : English Turkish Redhouse

de.lir.i.umdîlîr'iyım isim
sayıklama.
çılgınlık

DELIVER : English Turkish Redhouse

de.liv.erdîlîv'ır fiil
teslim etmek, bırakmak, vermek: They will deliver the furniture tomorrow morning. Mobilyayı yarın sabah teslim edecekler.
(gazete, mektup v.b.'ni) dağıtmak.
(yumruk, darbe) indirmek.
(from)
den kurtarmak.
(çocuğu) almak, doğurtmak.
(söylev) vermek, (konuşma) yapmak.
(hüküm) vermek

DELIVER THE GOODS : English Turkish Redhouse

konuşma diliistenilen şeyi yapmak

DELIVERANCE : English Turkish Redhouse

de.liv.er.anceisim
kurtarma; kurtuluş.
hüküm

DELIVERER : English Turkish Redhouse

de.liv.er.erisim
kurtarıcı.
teslim eden kimse.
dağıtıcı

DELIVERY : English Turkish Redhouse

de.liv.er.yisim
teslim; dağıtım.
doğurma; doğum.
konuşma tarzı.
beysbol topa vuruş, servis