Multilingual Turkish Dictionary

English To Turkish

English To Turkish
SUCCULENT : English Turkish Redhouse

suc.cu.lents^k'yılınt sıfat
taze ve sulu (meyve, sebze).
lezzetli, kart olmayan (et)

SUCCUMB : English Turkish Redhouse

suc.cumbsık^m' fiil
(to) dayanamamak, direnememek, yenilmek; dayanamayarak karşı gelmekten vazgeçmek.
(to) (bir hastalığa) karşı direnemeyip ölmek, yenik düşmek

SUCH : English Turkish Redhouse

suchs^ç zamir
öyle/şöyle/böyle bir kişi veya şey; öyle/şöyle/böyle kişiler veya şeyler: It's his philosophy, if it may be called such. Onun felsefesidir, eğer ona felsefe demek doğruysa. His request was such that it couldn't be refused. Onun ricası geri çevrilecek cinsten değildi. Such is life. İşte hayat böyle. Such was not my intention. Niyetim öyle değildi.
.. gibi: Fruits such as raspberries and blackberries don't keep for long. Ağaççileği ve böğürtlen gibi meyveler çabuk bozulur. sıfat
öyle; şöyle; böyle: Such things are easy for her. Böyle şeyler ona kolay geliyor. It appears to be such. Öyle görünüyor.
öyle, o kadar; şöyle, şu kadar; böyle, bu kadar: It wasn't such a hard test. O kadar zor bir sınav değildi.
e benzeyen,
e benzer: It's a muskrat or some such thing. Miskfaresi veya ona benzer bir şey. He's got twenty such roses. Onda bunun gibi yirmi gül var. You'll do no such thing! Öyle bir şey yapamazsın! You can consult me about such matters. Bu gibi meselelerde bana danışabilirsiniz.
Ne
..!/Ne kadar
..!: Such vulgarity! Ne adilik!

SUCH A ONE : English Turkish Redhouse

öyle biri; öyle biri

SUCH AND SUCH : English Turkish Redhouse

filan şey, filan, falan şey, falan.
filan, falan

SUCH AS HE IS : English Turkish Redhouse

Küçümseme belirtir: The doctors, such as they were, had never heard of ether. Hekim geçinenlerin lokmanruhundan haberi bile yoktu

SUCH STORIES WRING THE HEART. : English Turkish Redhouse

Öyle hikâyeler insanın kalbini burar

SUCHLIKE : English Turkish Redhouse

such.likes^ç'layk sıfat benzer. zamir buna benzeyenler, benzerler; benzer bir kişi, benzer; benzer bir şey, benzer

SUCK : English Turkish Redhouse

sucks^k fiil
emmek.
konuşma dili (bir şey) berbat olmak

SUCK UP TO : English Turkish Redhouse

konuşma dili(birine) yağcılık etmek

SUCKER : English Turkish Redhouse

suck.ers^k'ır isim
konuşma dili enayi, aptal.
(horoz şekeri gibi emilerek yenen) çubuklu şeker.
(bitkinin dibinden çıkan) sürgün, fışkın, piç.
zooloji çekmen, vantuz.
(lastik) vantuz

SUCKLE : English Turkish Redhouse

suck.les^k'ıl fiil
i emzirmek,
e meme vermek

SUCTION : English Turkish Redhouse

suc.tions^k'şın isim emme

SUCTION FAN : English Turkish Redhouse

emici vantilatör

SUDAN : English Turkish Redhouse

Su.dansudän' isim Sudan, Sudan Cumhuriyeti

SUDANESE : English Turkish Redhouse

Su.da.nesesudıniz' isim (Sudanese) Sudanlı; Sudan Cumhuriyetli. sıfat
Sudan, Sudan Cumhuriyeti'ne özgü.
coğrafya Sudan, Sudan'a özgü.
Sudanlı; Sudan Cumhuriyetli

SUDDEN : English Turkish Redhouse

sud.dens^d'ın sıfat ani

SUDDENLY : English Turkish Redhouse

sud.den.lyzarf birdenbire, aniden, ansızın

SUDS : English Turkish Redhouse

sudss^dz isim, çoğul
(sabunlu suyun üstündeki) köpükler.
argo bira

SUDSY : English Turkish Redhouse

sudsysıfat köpüklü

SUE : English Turkish Redhouse

suesu fiil
(birini, bir kurumu) dava etmek, (birine/bir kuruma) dava açmak.
for
i talep etmek

SUEDE : English Turkish Redhouse

suedesweyd isim podüsüet, süet. sıfat podüsüetten yapılmış, podüsüet, süet

SUET : English Turkish Redhouse

su.etsu'wît isim (sığır veya koyun) içyağı

SUEZ : English Turkish Redhouse

Su.ezsuwez', su'wez isim Süveyş

SUFFER : English Turkish Redhouse

suf.fers^f'ır fiil
ıstırap çekmek, acı çekmek;
i çekmek; from (belirli bir hastalıktan) mustarip olmak; from
in sıkıntısını çekmek; for
in acısını çekmek.
(kötü bir şeye) uğramak.
eski seviyesinden aşağı düşmek: His work has suffered as a result of this. Bunun sonucunda işi eski seviyesinden aşağı düştü