Multilingual Turkish Dictionary

English

English
RUMPLE : English Turkish Redhouse

um.pler^m'pıl fiil
buruşturmak.
karmakarışık etmek. isim kırışık, buruşukluk

RUMPUS : English Turkish Redhouse

um.pusr^m'pıs isim, konuşma dili çıngar; arbede

TONNAGE : English Turkish Redhouse

ton.naget^n'îc isim tonaq

TONSIL : English Turkish Redhouse

ton.siltan'sıl isim, anatomi bademcik

TOO : English Turkish Redhouse

tootu zarf
fazla, gereğinden çok: It's too early to go. Gitmek için fazla erken.
de: You too can learn Arabic. Sen de Arapça öğrenebilirsin. You have to get rid of that house and the Mercedes too! O evi, bir de Mercedes'i elden çıkarman şart!
(Cümleyi vurgulamak için kullanılır.):] "I didn't sock him!" "You did too!" "Ona yumruk atmadım." "Attın!"

TOO BAD! : English Turkish Redhouse

Ne yazık!

TOO GOOD TO BE TRUE : English Turkish Redhouse

inanılmayacak kadar iyi

TOO LATE : English Turkish Redhouse

fazla geç

TOO MUCH : English Turkish Redhouse

fazla: You've given me too much change. Bana fazla para verdin

TOOK : English Turkish Redhouse

tooktûk fiil bakınız take

TOOL : English Turkish Redhouse

tooltul isim
alet, el aleti.
araç, vasıta.
piyon, başkasının istediği gibi kullandığı kimse.
kaba penis, alet, babafingo. fiil arabada gitmek; (arabayı) sürmek; (birini) (arabada) (bir yere) götürmek

TOOT : English Turkish Redhouse

toottut fiil (kornayı, düdüğü, boruyu) çalmak; (korna, düdük, boru) çalmak. isim korna, düdük veya boru sesi

TOOT ONE'S OWN HORN : English Turkish Redhouse

kendi reklamını kendi yapmak, kendini övmek

TOOTH : English Turkish Redhouse

toothtuth isim (teeth) diş

TOOTH AND NAIL : English Turkish Redhouse

kıyasıya, var gücüyle, çok şiddetli bir şekilde

TOOTHACHE : English Turkish Redhouse

tooth.achetuth'eyk isim diş ağrısı

TOOTHBRUSH : English Turkish Redhouse

tooth.brushtuth'br^ş isim diş fırçası

TOOTHPASTE : English Turkish Redhouse

tooth.pastetuth'peyst isim diş macunu

TOOTHPICK : English Turkish Redhouse

tooth.picktuth'pîk isim kürdan

TOOTHSOME : English Turkish Redhouse

tooth.sometuth'sım sıfat lezzetli

TOP : English Turkish Redhouse

toptap fiil (topped, topping)
(bir yerin) tepesine/başına varmak; (bir şeyin) tepesinde/başında/üstünde bulunmak: That song has topped the charts for weeks. O şarkı haftalarca listelerin başında kaldı.
(bir yerin) üstünden geçmek.
(bir şeyin) üstüne sürmek: She topped the cake with whipped cream. Kekin üstüne çırpılmış krema sürdü.
(bir bitkinin) üst kısmını kesmek veya koparmak.
den fazla olmak,
i aşmak;
den iyisini yapmak;
i gölgede bırakmak: Do you know a story that can top his? Onunkine taş çıkartacak bir hikâye biliyor musun?

TOP HAT : English Turkish Redhouse

silindir şapka

TOP SECRET : English Turkish Redhouse

çok gizli

TOP SOMEONE UP : English Turkish Redhouse

(birinin kısmen boşalmış kabını) (bir sıvıyla) doldurmak

TOP SOMETHING OFF : English Turkish Redhouse

ir şeyi (... ile) noktalamak/tamamlamak