English
BRONTE : English Turkish
n. bir soyadı; Charlotte Bronte (
1855), İngiliz bir roman yazarı, Emily ve Anne'in kız kardeşi; Emily Bronte (
1848), İngiliz bir roman yazarı, Charlotte ve Anne'in kız kardeşi; Anne Bronte (
1849), İngiliz bir roman yazarı, Charlotte ve Emily'nin kız kardeşi
BRONTOSAUR : English Turkish
n. brontozor, tarih öncesine ait devasa otobur dinazor
BRONTOSAURUS : English Turkish
n. brontozorus, tarih öncesine ait devasa otobur dinazor
BRONX : English Turkish
n. New York City'de (ABD) bir ilçe
BRONX CHEER : English Turkish
n. yuha, yuhalama
BRONZE : English Turkish
adj. bronzdan yapılmış, bronz, tunç
BRONZE : English Turkish
n. bronz, tunç, bronz sanat eseri
BRONZE : English Turkish
v. bronzlaştırmak
BRONZE AGE : English Turkish
n. Bronz Devri, Bakır Çağı, Bakır Devri, Çelik Devri'nden önceki dönem, tarih öncesi insanın tarihinde bir dönem
BRONZE DIABETES : English Turkish
(Tıp) hemokromatosis, vücudun çok fazla demir emilimi yaparak bunu vücut organlarında depolaması ile alakalı genetik bozukluk (organlarda hasara, diabete, ve deride soluklaşmaya yol açabilen)
BRONZE MEDAL : English Turkish
onz madalya, aynı müsabaka içerisinde üçüncü olana verilen ödül
BRONZE MEDALIST : English Turkish
onz madalya sahibi, müsabakada üçüncü olan kimse
BRONZE STAR : English Turkish
onz yıldız/nişan, savaşta kahramanlık gösterenlere verilen ABD askeri madalyası
BRONZED : English Turkish
adj. bronzla kaplanmış, bronzlaşmış, güneşten yanmış
BRONZER : English Turkish
n. bronzlaştırıcı, deriye bronz bir renk veren krem
BRONZY : English Turkish
adj. bronzlaşmış; yanık tenli
BROOBY : English Turkish
n. gurk tavuk, kuluçkaya yatmış tavuk
BROOCH : English Turkish
n. broş, iğne (süs)
BROOD : English Turkish
n. bir kuluçkada çıkan yavrular, damızlık, civcivler, aile, çoluk çocuk
BROOD : English Turkish
v. kuluçkaya yatmak, kara kara düşünmek, arpacı kumrusu gibi düşünmek; üzerinde dolaşmak (belâ vb)
BROOD MARE : English Turkish
n. damızlık kısrak
BROOD OVER : English Turkish
v. gütmek
BROODER : English Turkish
n. kuluçka makinesi, kara kara düşünen kimse, arpacı kumrusu
BROODY : English Turkish
adj. kuluçkaya yatmak isteyen, kara kara düşünen, düşüncelere dalan
BROOK : English Turkish
n. dere, çay, ırmak
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani