English
ENSNARE : English Turkish
v. kapana kıstırmak, kapanla yakalamak, tuzağa düşürmek
ENSNAREMENT : English Turkish
n. tuzağa yakalanma, çekicilik, tuzağa düşme, yakalanma
ENSOUL : English Turkish
v. ruhla donatmak, ruhla döşemek; ruh içinde değer vermek, ruhuna yerleştirmek
ENSPHERE : English Turkish
v. küre şekli vermek, küreselleştirmek; küre şeklinde yapmak; bir küreye yerleştirmek; çevrelemek, kuşatmak
ENSUE : English Turkish
v. ardından gelmek, sonradan gelmek, sonucu olmak, doğmak
ENSUING : English Turkish
adj. sonraki, ardından gelen, ertesi
ENSUING WAR : English Turkish
ardından gelen savaş, takip eden savaş
ENSURE : English Turkish
v. sağlamak, sağlama almak; garantiye almak; sigorta etmek
ENSURE HARMONY : English Turkish
v. bağdaştırmak
ENSURE ONESELF AGAINST : English Turkish
kendini
'a (tehlike, felaket, vb.) karşı korumak,
durumunda (tehlike, felaket, vb.) kendini korumak,
olması halinde (tehlike, felaket, vb.) kendini güvenceye almak
ENSURING : English Turkish
n. vaat, söz, garanti, güvence, teminat
ENSURING ACCESS : English Turkish
alanın temiz olduğundan ve kimsenin bölgeyi ihlal etmediğinden emin olmak için dairesel bir rotada yürüme
ENSWATHE : English Turkish
v. sarıp sarmalamak, sarmak, paketlemek, kuşatmak, çevrelemek, kapatmak; bandajlamak, sargı bezi ile sarmak; çevresini sarmak
ENT : English Turkish
ENT, tıp ihtisas alanları; bu alanda çalışan hekim
ENTABLATURE : English Turkish
n. saçak (bina)
ENTABLEMENT : English Turkish
n. kaide
ENTAIL : English Turkish
n. satılmaması koşuluyla verilen mülk, mülkiyeti muhafaza
ENTAIL : English Turkish
v. satılmaması koşuluyla vermek, şarta bağlamak; gerektirmek; yol açmak; kaosamak
ENTAILER : English Turkish
n. yeddiemin, bir mülk üzerinde satılmaması koşuluyla mülkiyet muhafazası oluşturan kimse; mülkiyet muhafazası gerçekleştiren kimse
ENTAILMENT : English Turkish
n. satılmaması koşuluyla verme eylemi, bir mülk üzerinde satılmama koşulu koyma eylemi
ENTAMOEBA : English Turkish
n. dizanteriye sebep olan bağırsak paraziti türü
ENTANGLE : English Turkish
v. karıştırmak; başını derde sokmak, bulaştırmak; dolaştırmak
ENTANGLED : English Turkish
adj. karmakarışık, dolaşık, karışmış, bulaşmış, çapraşık
ENTANGLEMENT : English Turkish
n. karmaşıklık, dolaşıklık; zorluk, engel; gönül iğleri, gönül işleri; dikenli tel engeli
ENTANGLER : English Turkish
n. başını derde sokan kimse yada şey, karıştırıp dolaştıran kimse yada şey, kapana kıstıran kimse yada şey, tuzağa düşüren kimse yada şey
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani