Multilingual Turkish Dictionary

English

English
FORBIDDEN BY HALACHAH : English Turkish

Yahudi geleneklerine göre müsade edilmeyen, Hallachac (tüm Yahudi kural ve gelenekleri) tarafından yasaklanmış

FORBIDDEN BY RELIGION : English Turkish

adj. haram

FORBIDDEN CITY : English Turkish

Yasak Şehir, İmparatorluk sarayı ve ofislere ev sahipliği yapmış (şimdi müzelerin bulunduğu yer) duvarla çevrilmiş olan Pekin merkezi (Çin)

FORBIDDEN FRUIT : English Turkish

yasak meyve, baştan çıkarıcı ancak potansiyel olarak tehlikeli şey, ahlaksız veya gayrı meşru zevk; Cennet Bahçesi'ndeki iyilik ve kötülük bilgisinin ağacının meyvesi

FORBIDDEN GROUND : English Turkish

konuşulmaz konu veya başlık, tabu konu veya şey, yasaklanmış konu

FORBIDDEN LOVE : English Turkish

yasak aşk, yasaklanmış aşk, tabu aşk, ahlaksız ve gayrımeşru aşk

FORBIDDEN TO MARRY : English Turkish

evlenmesi yasak, evlenmesine müsade edilmemiş (Yahudi kurallarına göre bir Yahudi ile evlenmesine müsade edilmemiş bir kimseye ilişkin)

FORBIDDER : English Turkish

n. yasaklayan kimse, men eden kimse, müsade etmeyen kimse

FORBIDDING : English Turkish

adj. sert, haşin, korkutucu, tehlikeli, riskli, ciddi, vahim, çekilmez

FORBIDDINGLY : English Turkish

adv. hasmane bir tarzda, düşmanca bir tarzda; tehditkar bir şekilde, yasaklayarak, yasakçı bir şekilde

FORCE : English Turkish

n. kuvvet, güç, zorlama, kudret, zor, şiddet, baskı, etki, nüfuz, geçerlilik, yürürlük, kütle, yığın, birlik

FORCE : English Turkish

v. zorlamak, mecbur etmek, sıkıştırmak, baskı yapmak, yükseltmek (fiyat), çabuklaştırmak, ırzına geçmek, serada yetiştirmek

FORCE 17 : English Turkish

Force 17, şimdi resmi olarak dağılan, Filistin Yönetimi'nin oluşturulmasından önce Başkan Arafat'ın güvenlik görevlileri olarak hizmet eden grup (ilk üyelerinin çoğu şimdi Başkan Arafat'ın resmi Cumhurbaşkanı muhafızlarını oluşturur)

FORCE A PASSAGE THROUGH THE CROWD : English Turkish

kalabalık arasından bir yol açmak, kalabalık arasından iterek kendine yol açmak

FORCE AN ISSUE : English Turkish

ir konuyu zorlamak, bir karar varılması için baskı yapmak

FORCE AN OPEN DOOR : English Turkish

açık kapıyı zorlamak, açık kapıyı kırıp geçmek

FORCE DOWN : English Turkish

aşağı doğru iteklemek, aşağı doğru zorlamak; alıkoymak, engel olmak, tutmak, durdurmak

FORCE FEED : English Turkish

zorla besleme, zorla yedirme

FORCE LAND : English Turkish

inişe zorlamak, zorunlu iniş yapmak

FORCE MAJEURE : English Turkish

zorlayıcı sebep

FORCE MEAT : English Turkish

n. yoğurulmuş kıyma, baharatlı kıyma, dolma içi

FORCE OF GRAVITY : English Turkish

çekim, çekilme şiddeti, yerçekimi, ağırlık

FORCE OF HABIT : English Turkish

istemeden tekrar tekrar yapılan davranış, alışkanlık zoru

FORCE OF NUMBERS : English Turkish

daha büyük sayılar vasıtasıyla, sayıların kuvveti

FORCE OF THE BLOW : English Turkish

vuruş gücü, darbe kuvveti