Multilingual Turkish Dictionary

English

English
FURZY : English Turkish

adj. karaçalı ile kaplı

FUSCOUS : English Turkish

adj. koyu, gri-kahverengi, koyu renkli

FUSE : English Turkish

n. sigorta, fünye, fitil, tapa

FUSE : English Turkish

v. eritmek, kaynaştırmak, yanmak, atmak, erimek, kaynaşmak, tapa koymak

FUSE BOX : English Turkish

sigorta kutusu

FUSED : English Turkish

adj. kaynaşık, kaynak yapılmış, lehimlenmiş, lehimle tutturulmuş; harmanlanmış, karışık, birleşik

FUSEE : English Turkish

n. eczalı kav, geniş başlı kibrit; uyarı işareti ışığı (trenler için)

FUSEL : English Turkish

n. zehirli alkol karışımı

FUSEL OIL : English Turkish

zehirli alkol karışımı

FUSELAGE : English Turkish

n. uçak gövdesi

FUSELESS : English Turkish

adj. sigortasız, elektrik sigortası olmayan; kablosuz

FUSIBILITY : English Turkish

n. kaynaşabilir olma, eriyebilir olma; bir maddenin eriyebilir olma derecesi

FUSIBLE : English Turkish

adj. eriyebilir, atabilir

FUSIBLENESS : English Turkish

n. eritilebilir olma niteliği, kaynaştırılabilir olma durumu

FUSIFORM : English Turkish

adj. fusiform, iğ şeklinde olan

FUSIL : English Turkish

n. tüfek (eski)

FUSILER : English Turkish

n. fusiler, tüfek ile silahlanmış piyade, misket tüfeği ile silahlanmış asker

FUSILIER : English Turkish

n. fusilier, tüfek ile silahlanmış asker; eskiden tüfekler ile silahlanmış olan İngiliz piyade eri

FUSILLADE : English Turkish

n. yaylım ateş, infaz birliği

FUSILLADE : English Turkish

v. yaylım ateşi açmak, kurşuna dizmek

FUSING : English Turkish

n. erime, eritme

FUSION : English Turkish

n. erime, eritme, erimiş kütle, birleşme, füzyon, kaynaşma, birleştirme

FUSOBACTERIUM : English Turkish

n. fusobakteriyum, çubuk şeklinde olan bakteriler familyası

FUSS : English Turkish

n. telaş, yaygara, velvele, karışıklık, ıvır zıvır bolluğu

FUSS : English Turkish

v. gereksiz yere telâşlanmak, yaygara koparmak, ince eleyip sık dokumak, titizlenmek, özen göstermek, üzerine titremek, telaşlandırmak