English Turkish
IMMEDIACY : English Turkish
n. dolaysızlık, yakınlık, doğrudanlık
IMMEDIATE : English Turkish
adj. yakın, hemen, derhal, acil, şu an ki, doğrudan, dolaysız, en yakın olan
IMMEDIATE ACTION : English Turkish
acil eylem, anında eylem, doğrudan eylem, anlık eylem
IMMEDIATE EFFECT : English Turkish
anlık etki, anında etki, hemen etki, doğrudan etki
IMMEDIATE ENTRY : English Turkish
acil giriş, hemen giriş, anında giriş, gecikmeden gelme
IMMEDIATE FAMILY : English Turkish
irinci derece akraba, en yakın akraba, ebeveynler ve çocuklar
IMMEDIATE INFORMATION : English Turkish
acil bilgi, anlık bilgi, anında bilgi, hemen bilgi, gecikmeden alınan bilgi
IMMEDIATE LIQUIDITY LEVEL : English Turkish
anlık likidite seviyesi, (Muhasebe) anında nakit seviyesi, bir şirketin borçlarıyla karşılaştırmalı nakit endeksi ve nakit değeri (kısa dönemde finansal istikrarı değerlendirmek için kullanılır)
IMMEDIATE NEIGHBOR : English Turkish
yakın komşu, en yakın komşu, bir kimsenin en yakınında yaşayan kimse
IMMEDIATE PARTY : English Turkish
en yakın taraf, en yakından bağlı olunan taraf, en yakındaki kimse veya grup
IMMEDIATE REACTION : English Turkish
anında tepki, hemen tepki, anlık reaksiyon, acele cevap
IMMEDIATE REPLY : English Turkish
anında cevap, anlık cevap, acil cevap, hemen verilen cevap
IMMEDIATE THREAT : English Turkish
mevcut tehlike, güncel tehlike, kapıdaki tehlike
IMMEDIATE VICINITY : English Turkish
en yakın çevre, en yakın civar
IMMEDIATELY : English Turkish
adv. hemen, derhal, doğrudan doğruya, direkt olarak
IMMEDIATENESS : English Turkish
n. anındalık, anlık olma durumu, hemen olma durumu; doğrudanlık, doğrudan olma durumu; yakınlık, yakın olma durumu
IMMEDICABLE : English Turkish
adj. tedavi edilemez, sağaltılamaz, iyileştirilemez, onulamaz
IMMEMORIAL : English Turkish
adj. eski, hatırlanması zor
IMMEMORIALLY : English Turkish
adv. Hatırlanabileceğin ötesinde bir şekilde, anımsanması çok zor bir şekilde, hafızanın alamayacağı bir şekilde, çok eski bir şekilde
IMMENSE : English Turkish
adj. engin, uçsuz bucaksız, muazzam, harika, mükemmel
IMMENSELY : English Turkish
adv. son derece, pek çok
IMMENSENESS : English Turkish
n. enginlik
IMMENSITY : English Turkish
n. enginlik, sınırsızlık, çok büyük şey, büyük miktar
IMMERSE : English Turkish
v. daldırmak, batırmak, suya daldırmak, sokmak, gömmek
IMMERSE ONESELF IN WORK : English Turkish
kendini işe daldırmak, kendini işe batırmak, kendini yoğun bir şekilde işe vermek, tüm zamanını çalışarak geçirmek
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani